Sana Göre Haber

Ömer Seyfettin’in Gizli Mirası: Kızı Güner Elgen’in Bilinmeyen Hayatı

15 Eylül 1962 tarihinde Cumhuriyet gazetesini okuyanlar, ikinci sayfanın sağ alt köşesinde yer alan kısa bir sitemle karşılaştı. “Bildiri” başlığı taşıyan bu birkaç satırlık duyuru, aynı zamanda büyük bir sırrı gün yüzüne çıkarıyordu. Bildiride aynen şu ifadeler yer alıyordu:
“Merhum Ömer Seyfettin külliyatının sahibi ve yegâne varisi olarak dokuz kitaptan ibaret olan eserleri neşretmek üzere Refet Zaimler Yayınevi’ne sattım. Bu kitapların ‘Telif Hakları Kanunu’ gereğince başka hiç kimse tarafından neşredilemeyeceğini gördüğüm lüzum üzerine ilan ederim. Merhum Ömer Seyfettin kızı Günel Elgen.”

O günkü gazete okurları, bu duyuru sayesinde Ömer Seyfettin’in bir kızı olduğu gerçeğini öğrenmiş oldu. Babasının kitaplarının izinsiz yayımlanmasına itiraz eden Güner Hanım, bu durumun düzeltilmesini talep ediyordu. Ancak ironik bir şekilde, bildiride kendi adı bile hatalı yazılmıştı; doğrusu “Güner” iken “Günel” olarak basılmıştı.

Bu hadiseden yıllar sonra yazar Necati Güngör, hayatının son dönemlerini geçirmekte olan Güner Elgen’e ulaştı. Elgen, yaşadığı benzer bir sitemi şu sözlerle dile getirdi:
“Şimdi, babamın kitaplarını arkadaşlarım torunlarına istiyorlar benden. Parayla satın alıp veriyorum. Sanıyorlar ki babamın kitapları tümüyle bana kaldı. Oysa yayınevleri babalarının malıymış gibi, gönüllerince basıp satıyorlar. Karşılığında ne telif ne de kitap… Ne yapayım? Babamın kitaplarının okunuyor olması da bir kazanç benim için ama beni de parayla satın almak durumunda bırakmasınlar.” (*)

Harbiye’den 1903 yılında mezuniyetinin ardından Ömer Seyfettin, Rumeli’de bulunan 3. Ordu Nizamiye Taburu’na atandı. 1912’de Balkan Savaşı’nda yer aldı ve bu süreçte bir müddet esaret yaşadı. Esaretten kaçmayı başararak 4 Aralık 1913’te İstanbul’a geri döndü ve burada Kabataş Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak görevine başladı.

1915 yılında Dr. Besim Ethem Bey’in kızı Calibe Hanım ile hayatını birleştiren Ömer Seyfettin, 6 Aralık 1916’da kızı Güner’in doğumuyla baba oldu. Fakat bu evlilik uzun sürmedi ve çift, 18 Eylül 1918’de boşandı. Boşanmanın ardından Calibe Hanım, daha önceden de kendisine talip olan Mehmet Faik Bey ile evlendi. Üvey kızı Güner’i evlat edinmek isteyen Faik Bey’in tek bir şartı vardı:
“Üvey babası olduğumu asla bilmesin, beni öz babası sansın.”
Bu şartın kabul edilmesiyle Güner’in nüfus cüzdanına “Ömer Seyfettin kızı, Mehmet Faik evladı” olarak kaydedildi.

Gerçeğin farkında olmadan büyüyen Güner, 11 yaşındayken bu sırrı evin hizmetçisi Kadriye Hanım’dan duydu. Böylece, okulda okuduğu hikâyelerin yazarının kendi babası olduğu gerçeğiyle yüzleşti. (*)

13 yaşına bastığında, babası olarak bildiği Mehmet Faik Bey’i tüberküloz nedeniyle yitirdi. Notre Dame de Sion’daki eğitim hayatını sürdürürken, annesiyle birlikte Bahariye’deki dedesinin konağına geçti. Daha sonra dedesi ve anneannesinin de vefat etmesi üzerine, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’na yerleştiler. Calibe Hanım, burada açtığı terzihaneyi kısa zamanda 60 çalışanı olan bir işletmeye dönüştürdü.

1935 senesinde Güner Hanım, Mısır’da yaşayan Hayri Bey ile evlendi. Çift, 17 yıl süren birliktelikleri boyunca yaz aylarını İstanbul Şişli’de, kış aylarını ise Kahire’de geçirdi.

İLK KADIN RALLİCİ

Güner Elgen’in otomobillere karşı özel bir tutkusu bulunuyordu. Türkiye’de araba kullanan öncü kadınlardan biri olarak, 1949 yılında İngiltere’den özel siparişle getirttiği Jaguar marka otomobiliyle Avrupa turu yaptı. Bu tutkusu, 1957’de Otomobil Kulübü’nün organize ettiği ilk kadınlar ralli şampiyonasında birincilik kazanmasıyla taçlandı ve bu başarı onu Türkiye’nin “ilk kadın rallicisi” olarak tarihe yazdırdı. (*)

Güner Hanım’ın izine bir başka önemli noktada daha rastlıyoruz. 3 Mart 1951’de İstanbul Üniversitesi’nin bahçesine yerleştirilecek olan “Atatürk ve Gençlik Anıtı” için düzenlenen yarışmayı Yavuz Görey ve Hakkı Atamutlu’nun ekibi kazandı. Heykel için model olarak başlangıçta 1952 Türkiye güzeli Günseli Başar düşünülmüş, ancak fiziki yapısı uygun görülmemişti. Bu nedenle, sporcu kimliğiyle öne çıkan Güner Elgen model olarak seçildi. Elgen bu süreci şu şekilde aktarmıştır:
“Günseli Başar’ı düşünmüşlerse de sonradan vücut yapısından dolayı heykele uygun olmadığı için bir arayışa girmişler. Ben de spor yaptığımdan vücut yapım itibarıyla Nazan Hanım beni uygun görmüş. Yavuz Bey’in de teklifiyle bu gerçekleşti. Yani o heykeldeki genç kız için stüdyosunda mayo ile poz verdim.” (**)

Elgen’in modellik yaptığı bu anıtın açılışı 19 Mayıs 1955’te gerçekleştirildi.

Yıllar boyunca varlığı pek bilinmeyen ya da göz ardı edilen Ömer Seyfettin’in kızı Güner Elgen, hayatının son dönemlerini Teşvikiye Caddesi’ndeki İsmet Apartmanı’nda geçirdi. Tam adı Hatice Fahire Güner Elgen olan yazarın kızı, 30 Kasım 2007’de Balıklı Rum Hastanesi’nde hayata veda etti. Naaşı, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda, babasının mezarının yakınına, eşi Hayri Bey’in yanına defnedildi.

ÖMER SEYFETTİN’İN YAŞADIKLARI

Boşanmasının ardından Ömer Seyfettin, Kalamış’ta kiraladığı bir yalıda kendini tamamen yazmaya adadı. Ancak 4 Mart 1920’de aniden rahatsızlanarak Haydarpaşa Hastanesi’ne kaldırıldı. (****) Ablası Güzide ve yakın arkadaşı Ali Canip Yöntem’in tüm çabalarına rağmen, 6 Mart 1920’de, kızı Güner’in ismini sayıklayarak henüz 36 yaşındayken vefat etti. Ölümünün asıl sebebi ilk başta anlaşılamadı; yapılan otopsi sonucunda diyabete bağlı komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybettiği ortaya çıktı. (***)

7 Mart’ta Kadıköy Kuşdili’ndeki Mahmut Baba Mezarlığı’na defnedilen yazarın naaşı, 1939 yılında mezarlığın garaj ve yol yapımı için boşaltılması sırasında kemiklerinin Zincirlikuyu Mezarlığı’na taşınmasıyla son istirahatgahına kavuştu.

Ömer Seyfettin, bu dünyadan sessizce ama geride derin bir miras bırakarak ayrıldı; tıpkı kızı Güner’in hayat hikayesi gibi.

KAYNAKÇA

* Necati Güngör, Son Kadınlar, Literatür Yay., 2002
** Muhsin Karabay, Türk Dili Dergisi, Ağustos 2024
*** Yusuf Ziya Ortaç, Portreler, Akbaba Yay., 1960
**** Tahir Alangu, Ömer Seyfettin: Ülkücü Bir Yazarın Romanı, YKY, 2017

Exit mobile version