Sana Göre Haber

Tuam’ın Karanlık Sırrı: İrlanda’da 800 Bebeğin Toplu Mezarı Nasıl Ortaya Çıkarıldı?

Kaynak, Getty ImagesHaber bilgisiYazan, Chris PageUnvan, BBC News İrlanda Muhabiri 13 Temmuz 2025, 13:06 +03Güncelleme 5 dakika önce

Onları anacak ne bir mezar taşı, ne bir anıt, ne de bir defin kaydı vardı. Amatör bir tarihçinin 2014 yılında İrlanda’nın batısındaki Tuam’da, büyük ihtimalle eski bir kanalizasyon tankının içinde yer alan bir toplu mezarın izini sürmesine kadar, varlıklarına dair hiçbir işaret bulunmuyordu.

Şimdi ise araştırmacılar, kasabadaki bir çocuk parkının yanındaki çimenlik alana kazı ekipmanlarını taşıdı. 14 Temmuz’da başlayacak ve iki yıl sürmesi öngörülen bu titiz kazı çalışması, bir zamanlar St Mary’s yetimhanesinin bulunduğu noktada yürütülecek. Kilise yönetimindeki bu kuruluş, 1925 ile 1961 yılları arasında binlerce kadına ve çocuğa ev sahipliği yapmıştı.

Kaynak, Getty Images/Charles McQuillan

Bu kadınların büyük bir bölümü, evlilik dışı ilişkiler sonucu hamile kaldıkları için aileleri tarafından dışlanmış ve doğumdan sonra bebeklerinden ayrılmak zorunda bırakılmıştı. Ölüm kayıtlarına göre, St. Mary’s’de yaşamını yitiren ilk bebek, 1925’te henüz beş aylık olan Patrick Derrane idi. Son kurban ise 1960 yılında yine beş aylıkken ölen Mary Carty oldu. Bu iki vefat arasındaki 35 yıllık dönemde, 794 bebek ve küçük çocuğun burada can verdiği ve eski İrlanda Başbakanı Enda Kenny’nin “dehşet odası” olarak tanımladığı yere gömüldüğü tahmin ediliyor.

PJ Haverty, yaşamının ilk altı senesini “hapishane” olarak nitelediği bu yerde geçirmesine rağmen kendisini şanslılardan biri olarak görüyor. “Ben oradan çıkmayı başardım,” diyor. Okulda “yetimhane çocukları” olarak anılanların nasıl ayrımcılığa uğradığını şu sözlerle hatırlıyor: “Okula 10 dakika geç gider, 10 dakika erken çıkardık. Çünkü diğer çocuklarla konuşmamız istenmiyordu. Teneffüslerde bile onlarla oynamamıza izin verilmez, etrafımız çevrilirdi. Bizler ‘sokaktan gelen pislikler’ idik.”

Kaynak, Getty Images/Charles McQuillan

PJ, kendisini evlat edinen koruyucu bir ailede sevgiyi bulduktan sonra bile hayatı boyunca bu damgayı taşıdı. İlerleyen yıllarda, bir yaşındayken ayrıldığı biyolojik annesini bulmak için çabaladı. Bon Secours rahibelerinin işlettiği yetimhane, hem onun hem de Tuam’daki pek çok kişinin üzerinde dolaşan görünmez bir hayalet gibiydi; ta ki amatör tarihçi Catherine Corless, St. Mary’s’in karanlık geçmişini aydınlatana kadar.

**Toplu Mezarların Ortaya Çıkarılışı**

Kaynak, Getty Images/Charles McQuillan

Ailesinin geçmişine duyduğu merakla 2005 yılında yerel bir tarih kursuna katılan Catherine, dikkatini St. Mary’s’e ve okulda kendisi ile sınıf arkadaşlarından ayrı tutulan “yetimhane çocuklarına” yöneltti. “Başladığımda, beni nelerin beklediğine dair en ufak bir fikrim yoktu,” diye anlatıyor. Catherine, başlangıçta kendi başına yürüttüğü soruşturmaya karşı gösterilen ilgisiz ve hatta şüpheci tepkilerin kendisini hayrete düşürdüğünü belirtiyor. “Kimse yardım etmiyordu ve hiçbir yerde herhangi bir kayıt bulunmuyordu.”

Bu durum, onun yetimhanedeki çocuklarla ilgili gerçeği ortaya çıkarma azmini daha da pekiştirdi. İlk ipuçlarına, kendisini bir zamanlar yetimhanenin bulunduğu alana götüren bir mezarlık görevlisiyle konuştuktan sonra ulaştı.

Kaynak, Getty Images/Charles McQuillan

Çocuk parkının bitişiğinde, içinde bir yeraltı odası olan çimenlik bir alan mevcuttu. Ortasında ise Meryem heykeli bulunan küçük bir anıt yer alıyordu. Mezarlık görevlisi, Catherine’e 1970’lerin ortalarında, yetimhane binası yıkıldıktan sonra, bu alanda oynayan iki erkek çocuğunun kırık bir beton plaka keşfettiğini söyledi. Plakayı kaldırdıklarında bir delik ve içinde kemikler gördüler. Görevli, yetkililere haber verildiğini ve bu noktanın tekrar kapatıldığını ifade etti. O dönemde kalıntıların, 1840’lardaki Büyük İrlanda Açlığı sırasında ölenlere ait olduğuna inanılıyordu. Çünkü yetimhane, anne ve çocuk evi olarak kullanılmadan önce, çok sayıda insanın öldüğü bir düşkünlereviydi.

Fakat Catherine bu açıklamaya ikna olmamıştı. O insanların yaklaşık bir kilometre uzakta toprağa verildiğini ve hatta orada bir anıtları olduğunu biliyordu.

Kaynak, Getty Images/Charles McQuillan

Bölgenin eski haritalarını incelediğinde şüpheleri daha da derinleşti. 1920 tarihli bir haritada, çocukların kemikleri bulduğu nokta “kanalizasyon tankı” olarak belirtilmişti. 1970’lere ait, binanın yıkılmasından sonraki bir haritada ise alanın yanına el yazısıyla “defin alanı” notu düşülmüştü. Harita bir defin alanına işaret ediyor gibiydi ve Catherine, haritada gösterilen kanalizasyon tankının 1937’de kullanımdan kalktığını okumuştu. Bu, teorik olarak tankın boş olması gerektiği anlamına geliyordu. Peki, oraya kimler defnedilmişti?

Catherine, Galway bölgesindeki doğum, ölüm ve evlilik kayıtları dairesini arayarak yetimhanede ölen tüm çocukların isim listesini talep etti. İki hafta sonra bir memur, gerçekten listenin tamamını isteyip istemediğini sormak için Catherine’i aradı. Catherine “20 ila 30” isim beklerken, karşısında yüzlerce isimlik bir liste vardı. Kendisine gönderilen tam listede 736 ölü çocuğun kaydı bulunuyordu.

Catherine şok içindeydi. Elindeki tüm deliller, St. Mary’s’deki çimenlik alanın altında kimlerin yatıyor olabileceğini gösteriyordu. Ancak emin olmak için önce bu yüzlerce çocuktan herhangi birinin Galway veya komşu Mayo bölgesindeki mezarlıklara defnedilip defnedilmediğini kontrol etmek üzere defin kayıtlarını taradı. Hiçbir şey bulamadı. Kazı yapılmadan bulgularını kesin olarak kanıtlayamasa da artık yüzlerce çocuğun işaretsiz bir toplu mezara, büyük olasılıkla da kullanım dışı bir foseptik çukuruna gömüldüğüne inanıyordu.

Bulguları 2014’te uluslararası basında yer bulduğunda, kendi kasabasında bile hasmane tavırlarla karşılaştı. “İnsanlar bana inanmak istemiyordu,” diye anımsıyor. Birçoğu, amatör bir tarihçinin bu denli büyük bir skandalı ortaya çıkarabileceğine ihtimal vermiyordu. Fakat olayları bizzat görmüş bir tanık vardı.

**Uyarı: Yazının devamındaki bazı ifadeler rahatsız edici olabilir.**

Kaynak, Getty Images/Charles McQuillan

Mary Moriarty, 1970’lerin ortalarında yetimhanenin yakınında bir evde ikamet ediyordu. BBC News’e bu röportajı verdikten kısa bir süre sonra vefat etti, ancak ailesi anlattıklarının yayımlanmasına rıza gösterdi.

Mary, 1970’lerin başlarında iki kadının gelip, “bir sopanın ucunda bir kafatası taşıyan bir genç gördüklerini” anlattığını hatırlıyor. Mary ve komşuları, gence kafatasını nerede bulduğunu sordu. Gencin bir çalılığı işaret etmesi üzerine bakmaya giden Mary, “bir deliğin içine düştü.” Işık düştüğü yeri aydınlatıyordu. Orada “küçük bohçalar” gördüğünü anlattı. Çürüme ve nemden kararmış giysilere sarılmış bu bohçalar, “tavana kadar istiflenmişti.” Kaç tane oldukları sorulduğunda, “Yüzlerce,” yanıtını verdi.

Bir süre sonra, Mary’nin ikinci oğlu Tuam’daki doğum hastanesinde dünyaya geldi. Hastanedeki rahibeler, bebeğini “giysilere sarılı bir şekilde” getirdiler. Tıpkı o delikte gördükleri gibi. Mary, “O an ne olup bittiğini kavradım. O deliğe düştüğümde gördüklerim bebeklerdi,” dedi.

Kaynak, Getty Images/Charles McQuillan

2017 yılında Catherine’in bulguları resmi olarak doğrulandı. İrlanda hükümetinin yürüttüğü bir araştırma kapsamındaki testler, “önemli miktarda insan kalıntısı” olduğunu ortaya koydu. Kemikler kıtlık dönemine ait değildi ve yaşları 35 haftalık fetüsten iki veya üç yaşındaki çocuklara kadar değişiyordu. Alanda tam teşekküllü bir soruşturma yapılması için bir kampanya başlatıldı ve Anna Corrigan, yetkililerden kazının başlamasını talep edenlerin başını çekiyordu.

Anna, 50’li yaşlarına gelene kadar bir evin tek çocuğu olduğunu düşünüyordu. Ancak 2012’de aile geçmişini araştırmaya başlayınca, annesinin 1946 ve 1950 yıllarında yetimhanede John ve William adında iki erkek çocuk dünyaya getirdiğini öğrendi. Anna, William’ın ölüm belgesine ulaşamadı ama John’unkini buldu. Kayıtlarda 16 aylıkken öldüğü ve ölüm nedeninin “zeka geriliği” ile “kızamık” olduğu belirtilmişti.

Kaynak, Getty Images/Charles McQuillan

1947 yılında yetimhanede yapılan bir denetim raporunda John hakkında başka detaylar da yer alıyordu. Anna, “Normal ve sağlıklı bir bebek olarak, neredeyse dört kilo ağırlığında doğmuştu. 13 aylıkken artık çişini ve kakasını tutamaz hale gelmiş ve üç ay sonra da ölmüş,” diyor. Kurumun “taburcu” kayıtlarında ise William’ın 1951’de öldüğü ifade ediliyordu. Her ikisinin de nereye gömüldüğü meçhuldü. Tuam Bebekleri Aile Grubu’nu kuran Anna, “Hepimiz onların isimlerini biliyoruz. Birer insan olarak var olduklarını biliyoruz,” diye ekliyor.

Şimdi, Tuam’da gerçekte ne yaşandığını ortaya çıkarmak için kapsamlı bir çalışma başlatılıyor.

**’Minicik Kemikler’**

Kaynak, PA

Kazının iki yıl sürmesi bekleniyor. Geçmişte Afganistan gibi çatışma bölgelerinde kayıp kişilerin bedenlerinin bulunmasına yardım etmiş olan Daniel MacSweeney, operasyonu yöneten isim. “Bu son derece zorlu bir süreç, aslında dünyada bir ilk,” diyor. Kalıntıların birbirine karışmış olabileceğini ve bir bebeğin vücudundaki en büyük kemik olan uyluk kemiğinin, bir yetişkinin parmağı büyüklüğünde olduğunu belirtiyor. “Gerçekten çok minikler. Kimlik tespiti potansiyelini en üst düzeye çıkarmak için kalıntıları büyük bir dikkatle çıkarmamız gerekiyor,” diye açıklıyor. MacSweeney, kalıntılardan kimlik tespiti yapmanın zorluklarının “hafife alınamayacağını” vurguluyor.

Yine de, araştırma ne kadar sürerse sürsün, Anna gibi insanlar, hiç tanışma fırsatı bulamadıkları kardeşleri, amcaları, halaları ve kuzenleri hakkında bir gün bilgi almayı umut etmeye devam edecek.

Exit mobile version