Sana Göre Haber

Türkiye’nin Asıl Beka Sorunu: Terörden Öte Aile Yapısındaki Kriz

Cumartesi günü Cumhurbaşkanı tarafından yapılacağı duyurulan ve “tarihi” olarak nitelendirilen konuşmayı dinledik. Sayın Cumhurbaşkanı, alışılageldiği üzere etkileyici hitabet yeteneğiyle dinleyicileri yine kendine bağlamayı başardı.

Gündemin öne çıkan gelişmelerinden biri, PKK terör örgütünün silahları bırakma yönünde bir karar ilan etmesiydi. Temennimiz, terörün son bulduğu bir Türkiye’nin inşasıdır, İnşaAllah. Kuşkusuz, varılan bu aşama büyük bir anlam taşısa da, önümüzdeki sürecin çok daha meşakkatli olacağı aşikardır.

Konuyu yalnızca PKK terör örgütünün dahil olduğu ve yönettiği milyarlarca dolarlık uyuşturucu piyasası perspektifinden ele aldığımızda dahi, karşımızdaki engellerin büyüklüğü görülebilir. Farz edelim ki PKK silahları tam anlamıyla ve kesin olarak bıraktı; peki, uyuşturucu, organ ticareti ve insan kaçakçılığı gibi yasa dışı faaliyetlerine de son verecek mi? Şayet örgüt bu alanlardan çekilirse, ortaya çıkacak boşluğu hangi güçler dolduracaktır?

Bu oldukça çetrefilli bir konudur ve dileğimiz, Türkiye adına en hayırlı sonucun ortaya çıkmasıdır.

Şimdi asıl odaklanılması gereken konu ise “iç cephenin” sağlamlaştırılmasıdır. Peki, bu nasıl gerçekleştirilecek? Sorun, yalnızca “PKK terörüyle mücadele” ile sınırlı değildir. Bizi tehdit eden bir sosyal medya teröründen bahsedemez miyiz? Şüphesiz ki var! “Organize ve terörize edilmiş saldırıların” doğrudan Anadolu Ailesi’ni hedef aldığı bir gerçek değil midir? Bu yıkıcı faaliyetleri gizlice yürüten ve kilit noktalara sızmayı başarmış “yuva yıkıcı” karakterlerin varlığı inkâr edilebilir mi? Bu kişilerin pek çok çevrede saygınlık kazandığı ve bu durumu kendi etkinliklerini artırmak için kullandığı gözlemlenmiyor mu?

Ülkenin, ilkesel olarak doğruya doğru, yanlışa ise yanlış deme cesaretini gösteren evlatları, ustaca kurgulanmış operasyonlarla etkisiz hale getirilmiyor mu? Kenara itilmiyorlar mı? Anlaşılmalıdır ki, beka meselesi yalnızca PKK sorunundan ibaret değildir. Gündemimizde çok daha farklı ve derin meseleler bulunmaktadır.

Nüfus artış hızımız sürekli bir düşüş trendinde ve durum gün geçtikçe daha da ciddileşiyor. Sayın Cumhurbaşkanı’ndan mevcut ve geçmiş aile bakanlarına kadar neredeyse tüm yetkililer bu gidişattan duydukları endişeyi dile getiriyor. Hatta Sayın Cumhurbaşkanı, o tarihi nitelikteki konuşmasında, “Nüfus artış oranlarımızın çakılması varoluşsal tehdittir!” ifadesini kullanmıştır. Benzer şekilde, Sayın Aile Bakanı da yine aynı derecede önemli bir konuşmada, “Böyle giderse 25 sene sonra yeterince askere alacak genç bulamayız!” uyarısında bulunmuştur.

Bu ifadeler, mevcut durumun şikayetleridir. Peki, çözüm önerileri nelerdir? Hemen sıralayalım:

TÜSİAD anlayışının dayattığı “kadınların istihdam oranını ne pahasına olursa olsun yükseltme” amacı, sizin önceliğiniz olmamalıdır. Bunun yerine, ev hanımlığı kurumu mümkün olan en üst düzeyde özendirilecektir. Devletimiz tarafından karşılanacak bir sosyal güvence sistemiyle ev hanımlığı desteklenecektir. İşte gerçek kadın hakları budur!

Bir diğer adım olarak, gençlerin evlilikten soğumasına neden olan, en azından önemli bir kısmını bu yoldan alıkoyan “Süresiz Nafaka” düzenlemesine son verilmelidir. Zaten sizlerin de bu uygulamanın bir adaletsizlik teşkil ettiğini kabul ettiğiniz ve bu fikrinizi pek çok kez dile getirdiğiniz biliniyor. Dolayısıyla, bu adım atılmalıdır.

Dahası, 6284 Sayılı Kanun, “dokunulmaz bir kırmızı çizgi” olarak görülmemelidir. Bu bir ayet hükmü olmadığına göre, üzerinde müzakere edilebilir, tartışılabilir ve ortak bir zeminde buluşulabilir. Sadece kadını veya erkeği değil, çocuğu da kapsayacak şekilde, bir bütün olarak aileyi, toplumu ve ülkeyi muhafaza edecek yerli ve milli bir yasal çerçeve oluşturulabilir. Hatırlanacağı üzere, bir dönem İstanbul Sözleşmesi de “kırmızı çizgi” olarak kabul ediliyordu, ancak daha sonra iptal edildi. Bu sözleşmenin bir nevi uygulama yasası mahiyetindeki “6284’te de revizyon” yapılması mümkündür. Bunun gerçekleşmemesi için hiçbir sebep yoktur.

Arkasında küresel destekler bulunan PKK Terör Örgütü’nü sonlandırma kararlılığını gösteren ve bu amaca hizmet edecek her türlü “yapıcı” diyaloğa sonuna kadar açık olan ülkemiz, bu düzenlemeyi hayata geçiremeyecek midir?

Ayrıca, belirli televizyon kanallarında yayınlanan ve aileyi yıpratan, israfı teşvik eden ve şiddeti normalleştiren programlara müdahale edilebilir. Hatta bu bir zorunluluktur. Türkiye’nin iktidarı bunu yapmaya gücü yetmez mi? Kuşkusuz ki yetebilir ve bunu kesinlikle yapmalıdır. Çünkü aile konusu, doğrudan bir Beka meselesidir. Unutulmamalıdır ki, Aileyi yaşat ki Devlet yaşasın!

Türkiye’nin yüzleştiği en mühim sorunlardan bir diğeri de gelir dağılımındaki adaletsizliktir. Zengin ile fakir arasındaki makas giderek açılmakta ve milyonlarca vatandaş bu durumdan artan bir rahatsızlık duymaktadır. Milletimiz, 15 Temmuz’da hain darbe girişimine karşı durarak ne kadar yüce bir millet olduğunu bir defa daha kanıtlamıştır. O gün meydanlarda ölümü ve yaralanmayı göze alıp memleketine sahip çıkanların çoğunluğunu dar gelirli insanlarımız oluşturuyordu. Bu insanlar, ülkeleri söz konusu olduğunda her daim fedakârlık yapmaktan çekinmezler. Hiç kimse onlara fedakârlık, sabır veya şükür dersi vermeye cüret etmemelidir! Onların asıl tepkisi, maaşlarının düşüklüğünden ziyade, gelir adaletsizliğinedir.

Eğer nimet ve külfet arasındaki denge adil bir biçimde tesis edilebilirse, mevcut hoşnutsuzlukların ve şikayetlerin büyük bir kısmı ortadan kalkacaktır. Bu durum, aynı zamanda toplumsal barışa da önemli bir katkı sunacaktır.

Tekrar aile konusuna dönecek olursak: Tüm bilimsel çalışmaların da gösterdiği gibi, boşanmış ailelerden gelen çocukların suça yönelme ihtimali daha yüksek olmaktadır. Sevgi, ilgi, güven ve huzur yoksunluğu, insanın ruhunu derinden etkileyen ve kolayca atlatılamayan bir durumdur. Eğer aile meselemizi çözüme kavuşturabilirsek, aslında pek çok başka sorunu da halletmiş oluruz.

Medyamız her ne sebepleyse bu konulara yeterli alakayı göstermemektedir, fakat biz bu mesele üzerindeki dikkatimizi asla azaltmayacağız. Birtakım femifaşist çevrelerin öfkelenmesi, bize karşı ince ayar operasyonlar yapması veya etkimizi azaltmak amacıyla ambargo uygulaması hiç umurumuzda değildir. Mesele memleket meselesi olduğunda, gerisi teferruattır. Onların eleştirileri vız gelir tırıs gider!

Exit mobile version