Yangınların Bilançosu: Göz Ardı Edilen Can Kayıpları

Yaz aylarının gelişiyle birlikte, özellikle ülkenin güney bölgelerindeki ormanlık alanlar, yangın afetiyle en sık yüzleşen yerler haline geliyor. Bu dönemde her sene yinelenen bazı tartışmalar da kaçınılmaz olarak gündeme geliyor: İklim krizinin tetiklediği orman yangınlarına karşı ne kadar hazırlıklıyız? Kamu kurumları yangınlara zamanında ve etkili bir şekilde karşılık verebiliyor mu? Elimizde yeterli donanım ve söndürme aracı mevcut mu? Yaşam kayıplarının önüne geçmek için hangi adımlar atılmalı?

Bunlar, her büyük yangının ardından kamuoyunda yankılanan, insanı merkeze alan ve son derece yerinde sorulardır. Ne var ki, meselenin bir de diğer boyutu var: felaketin en dilsiz mağdurları ve çoğu zaman yanıtsız bırakılan temel sorular. Öncelikle, yetkili makamlar tarafından yapılan ve haber manşetlerinde sıkça yer alan “Can kaybımız yok” ifadesinin, aslında “İnsan hayatı kaybı yaşanmadı” şeklinde yorumlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Gerçekte ise yitirilenlerin listesi oldukça uzundur: atmosferi paylaştığımız ağaçlar, onlarla beraber alevlerin ortasında çaresiz kalan hayvanlar ve sayılamayacak kadar çok diğer canlı. Onlarsız bir varoluşun imkansızlığının farkında olmamıza rağmen, bu büyük kayıpları genellikle yok sayıyoruz.

EKOSİSTEMİN ÇÖKÜŞÜ

İlk olarak diğer canlıların bu yangınlardan ne şekilde etkilendiğini inceleyelim. Hayvanların ölümü sadece alevlerin içinde kalarak gerçekleşmiyor; kayıpların önemli bir bölümü yangın sonrası süreçte meydana geliyor. Doğrudan etkiler arasında yanma, aşırı sıcaklık ve dumandan zehirlenme gibi faktörler hayvanların ölümüne sebep olurken, dolaylı ve uzun vadeli sonuçlar yangın kontrol altına alındıktan sonra da devam etmektedir.

Bu uzun vadeli etkilerden ilki habitat kaybıdır. Yangınlar, hayvanların sığınağını, yuvasını ve gizlenme bölgelerini imha eder. Korunmasız hale gelen bu canlılar, yırtıcılar için kolay birer ava dönüşür. İkinci olarak, açlık ve susuzluk baş gösterir. Alevler; bitkileri, meyveleri, tohumları ve böcekleri ortadan kaldırarak besin zincirini temelden kırar. Su kaynakları ise ya küllerle kirlenir ya da buharlaşarak yok olur. Bu durum, hayatta kalmayı başaran hayvanları ciddi bir açlık ve susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya bırakır. Bir diğer etki ise artan avlanma riskidir. Yanarak siyaha bürünmüş bir arazide, bir tavşan veya fare gibi hayvanların kamuflaj yeteneği ortadan kalkar ve bu durum onları şahin gibi yırtıcı kuşlar için belirgin hedefler haline getirir. Son olarak, yaralanmalar, beslenme yetersizliği ve yaşanan büyük travma, hayvanların bağışıklık sistemini zayıflatır ve onları hastalıklara karşı çok daha savunmasız bir duruma sokar.

Yangın afetinde kaplumbağa gibi yavaş hareket eden canlılar en korumasız grupta yer alır. Ağaçlardaki kuş yuvalarında bulunan veya toprağın altına gömülü yumurtalar da benzer şekilde tehlike altındadır. İstatistiklerde genellikle kendilerine yer bulamasa da trilyonlarca böcek ve omurgasız canlı, yangınlar sırasında yok olmaktadır. Bu durum, tozlaşma ve toprağın verimliliği gibi ekosistem hizmetlerinin tamamen çökmesi tehlikesini beraberinde getirir.

Avustralya’da 2019-2020 yıllarında yaşanan ve “Kara Yaz” olarak adlandırılan yangınlarda, yaklaşık 3 milyar hayvanın öldüğü ya da yaşam alanını terk etmek zorunda kaldığı öngörülmektedir. Yangına müdahale edilip söndürülmesi kadar kritik olan bir diğer görev ise sonrasında başlar. Doğal bitki örtüsünün ve yaban hayatının bölgeye geri dönebilmesi için bilimsel temelli çalışmaların yürütülmesi büyük önem taşır ve bu da net bir yol haritası gerektirir.

ACİL MÜDAHALE VE YARALARI SARMA

Yangın sonrası iyileştirme çalışmaları, yaralı hayvanlara yönelik arama-kurtarma ve tıbbi müdahale ile başlar. Bu amaçla mobil veteriner klinikleri ve triyaj merkezleri kurularak yaralı hayvanların bulunması, tedavi edilmesi ve rehabilite edilmesi hedeflenir. Ardından, yiyecek ve su kaynakları tükendiği için, hayatta kalanların açlık ve susuzluktan ölmesini önlemek amacıyla stratejik noktalara geçici su kapları ve yem bırakılarak geçici besin ve su desteği sağlanır. Bu, dikkatle planlanması ve uzun sürmemesi gereken bir müdahaledir. Son olarak, drone ve uydu görüntüleri kullanılarak hasar tespiti yapılır ve yanmamış veya az hasar görmüş “yeşil adacıklar” belirlenir. Yaban hayatı için birer “Nuh’un Gemisi” işlevi gören bu sığınakların çevresindeki insan faaliyetlerinin sınırlandırılması ve bu alanların korunması hayati bir adımdır.

TOPRAĞI VE YUVALARI ONARMA

Yanmış toprak, su tutma kapasitesini yitirdiği için ilk yağışlarla birlikte verimli üst tabaka erozyona uğrar. Bunu engellemek adına erozyon kontrolü çalışmaları yapılır. Bunlardan biri, yanmış araziye saman veya odun yongaları sermeyi içeren malçlama (mulching) tekniğidir. Bu yöntem, toprağı korur, nemi muhafaza eder ve tohumların çimlenmesi için uygun bir zemin hazırlar. Bir diğeri ise kontur kütükleri (contour felling) yöntemidir; bu teknikte yanmış ağaç kütükleri yamaç eğimine paralel şekilde dizilerek suyun akış hızını kesen doğal setler oluşturulur. Yanmış alanlar, istilacı bitkilerin hızla yayılması için elverişli bir ortam sunduğundan, istilacı türlerle mücadele de kritik bir öneme sahiptir. Bu bitkiler, yerli türlerin büyümesini engelleyerek ekosistemin doğal yenilenme sürecini baltalar, bu yüzden elle veya kontrollü metotlarla temizlenmelidirler. Ayrıca, yangında yok olan ağaç kovukları ve yuvaların yerine geçecek yapay yuvalar ve sığınaklar oluşturmak da gerekir. Kuşlar, keseli sıçanlar ve yarasalar için yuva kutuları asmak veya küçük memeliler ile sürüngenler için kütük yığınları meydana getirmek bu çözümler arasındadır.

Kökeni Yüzde 90 İnsan

Türkiye’deki orman yangınlarının kökeni incelendiğinde, yüzde 90’ının insan faaliyetlerinden kaynaklandığı görülmektedir. Bu vakaların büyük bir bölümünü ihmal ve dikkatsizlik (anız yakma, söndürülmemiş sigara izmariti, kontrolsüz piknik ateşi, bakımsız elektrik hatları) oluştururken, geri kalan kısım ise kasıtlı eylemlerden (terör veya kundaklama) meydana gelmektedir. Yıldırım düşmesi gibi doğal nedenlerle başlayan yangınların oranı ise yalnızca yüzde 10 seviyesindedir.