Sana Göre Haber

Yılın İlk Yarısında Yatırım Araçlarının Performansı: Altın Zirvede

Yılın ilk altı aylık döneminde finansal varlıklar arasında en kazançlı yatırım aracı altın oldu. Ocak-Haziran periyodunda külçe altın, Tüketici Fiyat Endeksi’ne (TÜFE) göre ayarlandığında sahibine %21.37’lik bir reel kazanç getirdi. Onu, %6.45 reel getiriyle euro ve %2.88 ile brüt mevduat faizi takip etti. Buna karşılık dolar, borsa ve Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) yatırımcılarına hayal kırıklığı yaşattı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2025’in ilk yarısına yönelik açıklanan finansal yatırım araçları reel getiri verilerine göre, altın en parlak performansı sergiledi. Ticaret savaşları ve jeopolitik gerilimlerin yarattığı belirsizlik ortamında, külçe altın Ocak-Haziran döneminde TÜFE’den arındırıldığında yatırımcısına %21.37 reel kazanç sağladı. Euro %6.45, brüt mevduat faizi ise %2.88 reel getiri sunarak onu izledi. Diğer taraftan, dolar, Devlet İç Borçlanma Senetleri ve borsa endeksi enflasyon karşısında değer kaybederek yatırımcıları zarara uğrattı. BIST-100 endeksindeki reel kayıp %18.96 seviyesinde kaydedildi. Mevcut global konjonktür ve iç politikalar göz önüne alındığında, altının bu getirisi ile mevduat ve borsanın performansı beklenmedik değildi. Ancak, asıl dikkat çeken gelişme euro ile dolar arasındaki getiri farkının açılması oldu. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru euro/dolar paritesinin 1 seviyesine yaklaştığı görülmüştü. Donald Trump’ın seçim zaferi başlangıçta dolara pozitif yansımıştı. Avrupa ekonomisinin motoru olan Almanya’da büyümenin yavaşlaması ve Rusya-Ukrayna savaşının sürmesi gibi faktörler euroyu baskılıyordu. Ayrıca, Avrupa Merkez Bankası’nın Fed’e oranla faiz indirimlerinde daha agresif davranması doları destekleyen bir başka unsurdu.

TRUMP’IN POLİTİKALARI DOLARI ZAYIFLATIYOR

Euro/dolar paritesindeki seyrin değişimi şubat sonlarına doğru belirginleşti. Yıla 1.03 düzeyinde başlayan parite, haziran sonunda 1.18 seviyesine ulaştı. Bu yükselişin ardında Avrupa Birliği ekonomisindeki bir toparlanma yatmamaktaydı; zira Almanya ve Fransa gibi öncü ekonomilerdeki durgunluk devam ediyordu ve Euro Bölgesi faiz oranları açısından da çekici bir konumda değildi. Paritedeki bu dönüşümü şekillendiren ana faktör, büyük ölçüde Trump’ın politikaları ve açıklamaları oldu. Trump yönetiminin hemen hemen tüm ülkelere yönelik gümrük vergilerini artırma hamlesi, global piyasalarda sarsıntıya yol açtı. Ayrıca, Washington’un vergi indirimleri konusundaki kararlarının ABD bütçe açığını büyüteceği endişesi yatırımcılar arasında huzursuzluk yarattı. Trump’ın Fed Başkanı Powell’ı hedef alan keskin eleştirileri ise öngörülebilirliğin ciddi anlamda azaldığı bu tabloyu daha da karmaşıklaştırdı. Tüm bunların neticesinde dolar, euroya karşı zayıfladı.

Trump’ın doların değeri konusundaki tutumu ise çelişkili bir tablo çiziyor. Zaman zaman Amerikan ihracatını teşvik etmek amacıyla zayıf bir doları arzularken, diğer zamanlarda doların küresel imajının zedelenmesinden endişe duyduğunu belirten açıklamalar yapıyor. Kısacası, Trump’ın bu konudaki pozisyonu, diğer birçok meselede olduğu gibi tutarsızlıklar barındırıyor. Euro’nun dolara karşı güçlenmesi, Türkiye’deki ihracatçılar için olumlu bir gelişme teşkil ediyor. Türk ihracatçılarının gelirlerinin önemli bir kısmı euro, giderlerinin ise ağırlıklı olarak dolar bazlı olması, son üç aydır paritedeki bu seyrin kendilerine avantaj sağladığı manasına geliyor.

STOPAJ ORANINDA ARTIŞ

Bu hafta finansal yatırım getirileriyle ilgili bir diğer mühim gelişme, stopaj oranlarında yapılan değişiklik oldu. Hükümet, kısa vadeli Türk Lirası mevduatları ve yatırım fonlarına uygulanan %15’lik stopaj oranını %17.5’e çıkardı. Bu düzenleme, zamanlaması itibarıyla bazı soru işaretlerini beraberinde getirdi. Zira Merkez Bankası’nın bu ayki toplantısında politika faizini düşürmesi yönünde güçlü bir beklenti bulunuyor. Böyle bir ortamda, TL cinsi varlıkların çekiciliğini olabildiğince yüksek tutmanın bir öncelik olması gerekirdi.

Söz konusu stopaj artışının, kısa vadeli TL mevduatının net getirisini azaltarak, Merkez Bankası’nın muhtemel bir faiz indirimi hamlesinin ardından TL’nin çekiciliğini bazı yatırımcılar nezdinde zayıflatma potansiyeli bulunuyor. Bu durum, kararın para politikasını ne ölçüde etkileyeceği tartışmalarını da başlattı. Stopajdaki bu yükselişin Merkez Bankası’nın bu ayki faiz kararını doğrudan değiştirmesi beklenmese de, yıl sonuna kadar yapılabilecek toplam faiz indirimi marjını sınırlayabilir. Bu kararın arkasında yatan temel motivasyonun, kamu bütçesi ihtiyaçları olduğu anlaşılıyor. Özellikle deprem kaynaklı harcamalar ve artan faiz ödemeleriyle baskı altına giren kamu maliyesi, ek vergi gelirlerini zorunlu kılıyor. Kayıt dışı ekonomiyle mücadele için yeni adımlar atılmasına rağmen, şirket kârlılıklarındaki gerileme nedeniyle kurumlar vergisi gelirlerindeki yavaşlama, hükümeti stopaj gelirlerine yöneltmiş görünüyor.

Uygulanan 2,5 puanlık stopaj artışına karşın, TL mevduatın yatırımcısına sunduğu getiri hâlâ görece cazip seviyelerde kalmayı sürdürüyor. Ancak, hem iç hem de dış piyasalardaki belirsizliklerin sürdüğü ve Merkez Bankası’nın kritik bir faiz kararı arifesinde olduğu bir dönemde bu vergi artışının zamanlaması dikkat çekici olarak değerlendiriliyor.

Exit mobile version