Sana Göre Haber

ABD’den Lübnan’a Hizbullah Uyarısı: ‘Varoluşsal Tehdit’ Söylemi Baskıyı Artırıyor

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack’ın, Lübnan’ın “yeniden varoluşsal bir tehditle yüzleşebileceği” yönündeki ifadeleri, ülkede geniş çaplı bir tartışma yarattı. Bu sözler, bazı çevrelerce “Hizbullah’ın silah bırakması için yapılan bir baskı” olarak yorumlanırken, diğerleri tarafından “Lübnan hükümetinin kendi sorumluluklarını yerine getiremediğinin bir kanıtı” olarak görülüyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli “The National” gazetesi, Barrack’ın “Lübnan, Hizbullah’ın silahları meselesini ele almak zorunda, aksi takdirde varoluşsal bir tehdit ile karşı karşıya kalabilir” şeklindeki ifadelerini yayımladı. Barrack, “Bir tarafta İsrail, diğer tarafta İran bulunurken, şimdi de Suriye hızla sahneye geri dönüyor” diyerek, Lübnan’ın bu konuda adım atmaması halinde egemenliğini yitirebileceği ve komşularının müdahalesine maruz kalabileceği tehlikesine dikkat çekti. Lübnan basınında Barrack’ın, ülkenin “bölgesel yeniden yapılanma sürecine adapte olamaması” durumunda “Bilad eş-Şam’a geri döneceği” uyarısı geniş yer kapladı. Tarihsel olarak Osmanlı döneminde günümüzdeki Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin’i kapsayan “Büyük Suriye” anlamına gelen “Bilad eş-Şam” ifadesi, Lübnan’da egemenlik ve dış müdahalelere karşı olan hassasiyet sebebiyle tepkiyle karşılanıyor. Gelen tepkilerin ardından Barrack, 12 Temmuz’da X hesabı üzerinden yaptığı paylaşımla The National’daki sözlerine açıklık getirdi ve bunların bir tehdit amacı taşımadığını belirtti. Sadece, Suriye’nin, ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin yaptırımları kaldırmasıyla ortaya çıkan tarihi fırsatı “ışık hızında” kullandığını gözlemlediğini aktaran Barrack, “Suriye yönetiminin tek arzusunun Lübnan ile bir arada yaşamak ve karşılıklı refah sağlamak olduğunu” ifade etti. Ayrıca, ABD’nin egemen ve eşit komşular olarak Suriye ve Lübnan arasında barış ve refaha dayalı bir ilişkiyi desteklediğini vurguladı. Lübnanlı siyasi analist Tony Boulos, AA muhabirine verdiği demeçte, Barrack’ın sözlerinin, “Lübnan devleti sorumluluklarını üstlenmezse, Suriye’nin kendi ulusal güvenliğini korumak için Lübnan’a müdahale edebileceği” anlamına geldiğini, çünkü Hizbullah’ın sınırdaki varlığının Suriye’nin istikrarını tehdit ettiğini savundu. Boulos, “Hizbullah’ın askeri durumu, ülkedeki diğer siyasi güçleri de tehdit ediyor, zira silaha sahip tek parti kendisi” diye ekledi. Analist, Barrack’ın iki hafta sonra Beyrut’a dönebileceğini ve ABD yönetiminin Lübnan’dan neredeyse umudunu kestiğini iletebileceğini iddia etti. Boulos’a göre bu durum, Lübnan’ın izole edilip kaderine terk edilmesi riskini taşıyor. Diğer bir siyasi analist Tevfik Şuman ise Barrack’ın açıklamalarını Hizbullah’ın silahları konusunda bir “müzakere baskısı” veya “Lübnan’a maksimum baskı politikası” olarak değerlendirdi. Şuman, Barrack’ın 7 Temmuz’daki ziyaretinde doksan günlük bir mühlet verdiğini öne sürerek, silahların devlet tekeline alınması için baskıların artacağını öngördü. Şuman, açıklamaların Lübnan’ı Suriye’deki yeni rejime boyun eğmeye zorlama amacı taşıdığını düşünse de, 1976’daki gibi bir Suriye müdahalesinin tekrarlanmasını ihtimal dışı gördüğünü, çünkü mevcut durumda Lübnan’da Suriye’nin dönüşünü isteyen bir kesim olmadığını belirtti. Lübnan’da 1975-1990 yılları arasındaki iç savaşta yaklaşık 150 bin kişi yaşamını yitirmiş, 300 bin kişi yaralanmış veya engelli kalmış, 17 bin kişi ise kaybolmuştu. ABD’li Büyükelçi Barrack, 7 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile görüşmesi sonrası, Washington’un önerilerine Lübnan’ın verdiği yanıttan memnuniyetini dile getirmişti. Ancak bu yanıtın, Litani Nehri’nin kuzeyinde silahların devlet tekeline alınmasına dair net bir taahhüt ve takvim içermediği biliniyor. Barrack’ın ziyareti, Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’ın 6 Temmuz’da Aşura töreninde, İsrail’in saldırıları sona ermeden grubun silah bırakmayacağını açıkladığı konuşmasının hemen sonrasında gerçekleşmişti.

Exit mobile version