Son dönemde Erdoğan, Bahçeli, Öcalan ve Barrack tarafından yapılan çeşitli beyanatlar, birbiriyle örtüşen ve mevcut açılımın hem ulusal hem de uluslararası şifrelerini açığa vuran önemli mesajlar barındırmaktadır. Bu dört kilit aktörün söylemlerinin incelenmesiyle şu sonuçlara varılmaktadır:
**ABD’NİN ‘YENİ ORTADOĞU’ TASARIMI**
1) Açılımın iki temel boyutu bulunmaktadır: Dışarıda Suriye’deki rejim değişikliğine paralel ilerleyen bir süreç ve içeride Türkiye’deki rejim değişikliğini “tamamlama” hedefine yönelik bir boyut. Washington, bu denklemin iç boyutunda Ankara’ya destek sağlarken, Ankara da dış boyutta ABD’nin “yeni Ortadoğu” planıyla uyumlu hareket etmektedir. Bu durum, bir yandan CHP’ye yönelik bir operasyonun, diğer yandan SDG’ye meşruiyet kazandırılmasının her iki taraf için de bir kazan-kazan formülüne dönüştürülmesini sağlamaktadır.
2) ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın daha önce beş ayrı makalede analiz ettiğim ifadeleri, Washington’ın bölgede İran’a karşı bir Türk-Kürt-Arap cephesi oluşturma arzusunda olduğunu gözler önüne sermektedir. “İsrail hegemonyasında yeni Ortadoğu” projesinin hayata geçirilmesi, bu cephenin kurulmasına bağlı görünmektedir.
3) Tom Barrack’ın Lozan’ı, Sykes-Picot ve Sevr ile bir tutarak “cetvelle çizilmiş” sınırların hatalı olduğunu belirtmesi, ABD Büyükelçisi’nin “haritanın yeniden çizilmesi” hedefini ifşa etmiştir. Barrack’ın bölge için “Osmanlı millet sistemi” tavsiyesinde bulunması da bu amacı tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır.
**ERDOĞAN’IN BÖLGESEL İTTİFAK HEDEFİ**
4) Erdoğan, gerçekleştirdiği son açılım konuşmasında, birçok defa “Türk-Kürt-Arap” ittifakına dikkat çekmiştir. Hatta bu vurgusunu birkaç kez Türkiye’nin sınırlarını aşarak Irak ve Suriye’yi de içerecek biçimde genişletmiştir.
5) Hükümetin bir süredir dile getirdiği “Misakı Milli’nin tamamlanması” söylemi ve bu doğrultuda Halep, Kerkük ve Musul gibi Irak ve Suriye şehirlerine Türk plakası dağıtma girişimleri, ABD’nin “yeni Ortadoğu” tasarımından bir pay alma gayesi taşıdığını göstermektedir.
6) İktidar ideologları, önceki iki açılım girişimini “Türkiye’yi Kürtlerle genişletmek” olarak sunmuştu. Mevcut açılım ise “Türkiye’yi Kürtler ve Araplarla genişletme” şeklinde lanse edilmektedir.
**TÜRK-KÜRT-İSLAM REJİMİNE DOĞRU**
7) Türkiye’nin Kürtler ve Araplarla genişletilmesi projesi, bazı iktidar yanlısı yorumcular tarafından “Türkiye İmparatorluğu”nun bir müjdesi olarak takdim edilmektedir.
8) Bu yaklaşıma göre, imparatorluk olan Osmanlı’nın yıkılıp ulusal bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, hem Kürt meselesinin hem de bölgedeki diğer sorunların temel nedeni olarak gösterilmektedir. Çözüm yolu olarak ise panzehir niyetine yeni Osmanlıcılık ileri sürülmektedir.
9) Bu yeni Osmanlıcılık vizyonu, hem iç politikada hem de dış politikada “Sünni Müslüman” mezhepçiliği üzerine inşa edilmektedir (Şii İran’a mukabil, Sünni Türk-Sünni Kürt-Sünni Arap ittifakı).
10) AKP-MHP koalisyonu, başkanlık sistemi aracılığıyla Türk-İslam sentezine dayalı bir rejim değişikliği sürecini başlatmıştı. Şimdiki hedef ise, bu değişikliği Türk-Kürt-İslam sentezi üzerinden devam ettirerek devletin yapısal dönüşümünü nihayete erdirmektir.
**CHP’YE YÖNELİK OPERASYONUN DERİN MANASI**
11) Söz konusu rejim değişikliğinin tamamlanmasının önündeki en büyük mani, “her şeye rağmen” kurucu parti kimliğini taşıyan CHP’dir. Üstelik CHP, son yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkmış ve yapılacak ilk genel seçimde Erdoğan’ın iktidarı kaybedebileceği öngörülmektedir. CHP’nin yerel seçimlerdeki bu başarısının arkasındaki etkenlerden biri, birçok ilde DEM ile gerçekleştirdiği kent uzlaşısı olmuştur. Erdoğan, başlattığı açılım hamlesiyle bir yandan CHP-DEM işbirliğini kırmayı, diğer yandan DEM’i AKP-MHP ittifakına dahil ederek sınırsız bir başkanlık rejiminin yolunu açacak yeni anayasayı geçirmeyi hedeflemektedir. Erdoğan’ın son konuşmasında “AKP-MHP-DEM” ittifakına yaptığı gönderme, açılım karşılığında verilecek tavizlerle bu hedefe belirli ölçüde ulaşıldığının bir göstergesidir. Fakat DEM’in Cumhur İttifakı’na katılması, Kürt kökenli seçmenlerin otomatik olarak Erdoğan’a oy vereceği manasına gelmemektedir!
12) Türk sermayesi, bu açılım sürecini bütün gücüyle desteklemektedir. Önde gelen sermaye grupları, art arda yaptıkları açıklamalarla sürece olan desteklerini beyan etmişlerdir. Cumhuriyetin devrimci hamlelerine karşı DP çatısı altında bir araya gelen burjuvazi-toprak ağası ittifakı, Türkiye’yi Atlantik sistemi içerisinde aşamalı olarak Siyasal İslamcılığa teslim etmişti; bugün de “yüz yıllık parantezin” sonlandırılmasına alkış tutmaktadır.
13) Erdoğan, Bahçeli, Öcalan ve Barrack’ın beyanatlarının özü şudur: Bu girişim, bir Kürt açılımından çok, 1923 Cumhuriyeti ile bir hesaplaşma açılımıdır. Şüphesiz, 1923’ü savunanların da buna karşı bir hesabı olacaktır. Türkler ile Kürtlerin, emperyalist senaryoları bir kez daha omuz omuza boşa çıkaracağı günleri yaşayacağımız kesindir.