Bursa’nın Yıldırım ilçesine bağlı Piremir Mahallesi’nde yer alan bir çocuk parkı, barındırdığı Fransız Mezarlığı ile dikkatleri üzerine çekiyor. Alanda bulunan ve birçoğunun üzerinde Hristiyanlık sembolü haç işareti olan 32 mezar taşından en eskisinin, 1868’de vefat eden Fransa’nın Bursa Konsolosu Mösyö Seon’a ait olduğu biliniyor. İsmi Fransız Mezarlığı olarak geçse de, günümüze kadar ulaşan taşlarda İtalyan, Alman, İskoç, Ermeni ve Avusturyalı Latin Katoliklerin isimleri de bulunmaktadır.
Bir zamanlar gayrimüslim mezarlığı olarak hizmet veren bu alan, 1940’lı yıllardan sonra konut ve çocuk parkı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Büyük oranda tahribe uğrayan mezarlıktaki kalan taşlar, 1995 sonrası yapılan düzenlemeyle parkın bir köşesinde toplanarak sergilenmeye alınmıştır. Ancak Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Bursa Bellek Haritası projesi çerçevesinde yürütülen Bursa Levantenleri araştırması, genel kanının aksine bu mezar taşlarının altlarının boş olduğunu ortaya koymuştur.
Araştırmayı yürüten Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Tarih Bölümü öğrencisi Agah Enes Yasa, mezar taşlarının orijinal yerlerinden taşındığını ifade ederek, “Bildiğimiz kadarıyla burada bir mezarlık yok. Asıl mezarlık, Çobanbey Türbesi’nin yakınında, Karınca Deresi’nin yanında bir konumdaydı. Bugün ne Karıncadere ne de türbenin yanındaki o arazi mezarlık olarak duruyor. Karıncadere’nin üzerinden artık Çelebi Mehmet Bulvarı geçiyor. Arazi ise Cumhuriyet döneminde bir fabrikaya dönüştürüldü ve şu an atıl durumda. Sözlü kaynaklara dayanarak söyleyebiliyorum ki, büyük ihtimalle Bursa’nın önemli Fransız ipek fabrikatörlerinden Marcel Romangalle, mezarlığı bu alana taşıttı” şeklinde konuştu.
Yasa, araştırmalarının temel amacının Bursa hakkındaki yanlış bilgileri düzeltmek ve arşive dayalı ampirik bir çalışma sunmak olduğunu vurguladı. Çobanbey Türbesi yanındaki asıl mezarlığa sadece Fransızların değil, Latin Katoliklerin defnedildiğini belirterek Fransız Mezarlığı hakkındaki yanılgıları şu sözlerle açıkladı: “Bu alanı Latin Katolik Mezarlığı olarak adlandırmak daha doğru olur. Çünkü burada sadece Fransızlar değil, İtalyan, İskoç ve Avusturyalı Katolikler de yatıyordu. Arşiv kayıtları, bu ailelerin kendi aralarında evlilik bağları kurduğunu gösteriyor. Bu cemaat Bursa’da yaklaşık 600-700 kişiden oluşuyordu ve Fransızlar maddi destekleriyle öne çıkıyordu. Fransız misyonu hastane ve okul gibi yapılar kurmuştu. Aşağıda sarı kilise olarak bilinen Fransız Kilisesi de bulunmaktadır. Cemaat üyelerinin çoğunlukla ipek ticaretiyle uğraştığını, Fransa’nın Lyon ve Drome kentlerinden gelerek büyük ipek ajanslarının Bursa temsilciliğini yaptıklarını görüyoruz. Fakat ipek ticareti dışında farklı alanlarda faaliyet gösterenler de vardı. Örneğin, üzerinde çalıştığım Lacaze ailesi mağazacılık yapıyordu. Ailenin, Fransa’da ve Avrupa’da çıkan tuğladan çimentoya, el fenerinden fotoğraf makinesi malzemelerine kadar her şeyi Bursa’ya ithal edip sattığını belgelerden anlıyoruz.”
Geç Osmanlı döneminde Hristiyanların genellikle günümüzde millet bahçesi olan eski Atatürk Stadyumu’nun yerindeki Rum mezarlığına gömüldüğünü aktaran Agah Enes Yasa, durumu şöyle detaylandırdı: “Bursa’ya gelen önemli bir gazeteci ve seyyah olan Regis Delbeuf, seyahatnamesinde asıl mezarlığın bugünkü millet bahçesi alanındaki Rum Mezarlığı olduğunu ve bir kısmının Bursa’da ölen Fransız ve diğer Latin Katoliklere ayrıldığını yazar. Cemaatin nüfusu zamanla artınca, ki buna sadece Bursa değil, Bilecik, İzmit, Balıkesir gibi çevre vilayetlerde yaşayan koloni üyeleri de dahildi, yeni bir mezarlık ihtiyacı doğdu. Devletin yönlendirmesiyle Çobanbey Türbesi yanındaki Ermeni Kilisesi Vakfı’na ait bir arazi onlara tahsis edildi. Arşiv kayıtları da bu bilgiyi doğrulamaktadır. Orada, Roma’ya bağlanarak Katolikleşmiş Ermeni Katoliklerin kabirleriyle yan yana gömüldüklerini görüyoruz. Cumhuriyet döneminde ise o mezarlık, muhtemelen Marcel Romangalle’nin desteğiyle bugünkü yerine taşındı ve gördüğümüz selvi ağaçları dikildi.”
Yasa, çocuk parkındaki mezar taşlarının sembolik olduğunu ve asıl defin alanlarını temsil etmediğini vurguladı. Buradaki en eski taşın 1868’de vefat eden Fransa’nın Bursa Konsolosu Mösyö Seon’a ait olduğunu belirterek, “Bu taşların her birinin altında bir mezar odası ve kabir alanı vardı. Lahit kapağı formundaydılar. Şu an ne alttaki odalar ne de etraflarındaki çerçeveler mevcut. Taşlar tamamen dağınık halde. Orijinal arazi özel mülkiyete geçince üzerine fabrika inşa edildi ve taşlar buraya getirildi. En eskisini 1868 olarak tespit ettim. 1914-1915 tarihli, Lacaze ailesine ait mezar taşları da var. Bildiğim kadarıyla burada eskiden 36 taş bulunuyordu, fakat 2010’lu yıllara ait bu rakamdan geriye çok azı kaldı. Zamanla birçoğu toprağın altına karışmış olabilir” dedi.
1970’li yıllardan sonra Bursa’nın yoğun göç almasıyla birlikte bölgedeki tarım arazilerinin imara açıldığını belirten Yasa, mezar taşlarının defineciler ve bazı vatandaşlar tarafından tahrip edildiğini söyledi: “Bursa’ya 1970’lerden itibaren Bulgaristan, Karadeniz ve Doğu Anadolu’dan göçler yaşandı ve burası bir yerleşim alanına dönüştü. Bu süreçte define avcıları, bir şeyler bulma umuduyla mezarlıkları tahrip ettiler. Hatta bazıları taşları söküp evinde banyo fayansı, mutfak tezgahı veya merdiven basamağı olarak kullandı. Eski gazete kayıtlarından buranın ciddi şekilde yağmalandığını biliyoruz.”