Sana Göre Haber

Haritaların Ardındaki Siyaset: Dünyayı Yeniden Çizmek

Haritaların, genellikle işgaller, savaşlar ve diplomatik manevralarla şekillendiğini düşünsek de, 21. yüzyılda artık “tasarlanabilir” nesneler olarak kabul görüyorlar. Bu yaklaşımın en somut örneklerinden biri, 2016 yılında Japon mimar Hajime Nurukawa’nın, bir harita tasarımıyla Japan’s Good Design Awards’da birincilik kazanmasıydı. Nurukawa’nın tasarımının temel hedefi, alışılagelmiş ve algıları yönlendiren dünya haritası formundan uzaklaşarak yeni bir bakış açısı sunmaktı. Bu haritada Kuzey ve Güney Amerika kıtaları en doğuda konumlandırılmıştı. Tasarımın en dikkat çekici iddiası, mevcut haritalardaki hataları tamamen ortadan kaldırması ve ölçümleri en doğru şekilde yansıtmasıydı. Ancak, “en doğru” olarak sunulmasına rağmen, yalnızca Japonya’da takdir gören bu tasarım, küresel ölçekte bir kabul görmedi ve yaygın kullanıma geçmedi. Çocukluğumuzdan beri haritalarla iç içeyizdir. Dünya ve sanat tarihi üzerine ilk okumalarımızı yaparken, medeniyetlerin coğrafi dağılımını ve devletlerin konumlarını anlamak için haritalara başvururuz. Bu süreçte Afrika’nın Yunanistan’a ya da ABD’nin Japonya’ya bu denli yakın görünmesi şaşırtıcı olabiliyordu. 21. yüzyıla geldiğimizde, uydu teknolojilerinin sağladığı anlık küresel iletişim sayesinde, popüler kültürün aslında ne kadar dar bir perspektif sunduğunu anladık. İletişim özgürleştikçe, daha fazla bilgiye erişim imkânı bulduk ve dayatılan anlatılara karşı toplumsal bir farkındalık gelişti. Bu durum, başımıza gelenlerin farklı boyutları olabileceğini ve normal sandığımız hayatlar sürerken dünyanın başka yerlerinde büyük anormallikler yaşandığını görmemizi sağladı. Gözlerimizdeki perde, en azından kısmen aralandı. Popüler kültür ve dünyayı yöneten “beşli” sistemin dayattığı temsil biçimi, “gelişmiş” dünyanın Batı bloğundan ibaret olduğu yönündeydi. Bu “gelişmişlik” tanımı, Hristiyan olmayan toplumları çoğunlukla dışlıyordu. Doğu ve Batı, coğrafi yön belirtmekten çıkarak, birbirine zıt iki ideolojik kampı simgeleyen kavramlara dönüştü. Osmanlı’nın birleştirici rolünün ortadan kalkmasıyla bu yargı sorgusuz sualsiz kabul gördü ve Doğu medeniyetlerinde kronik bir özgüven sorununa yol açtı. Bu durumun yansımalarını, Babil (2006) gibi bazı Hollywood filmlerinde de görmek mümkündür. Batı’nın hayatlarımızdaki bu kuşatıcı etkisini ve bundan sıyrılmanın güçlüğünü kabul etmek gerekir. Batı, küresel algıda daima “kazanan, medeni ve öncü” taraf olarak konumlandırılırken, Doğu ise onun karşısında “gelişmemiş” bir uzantı olarak görülür. Türkiye’nin ve dünyanın, Amerika’daki başkanlık seçimlerini bu kadar yakından takip etmesi, aslında dünyaya yeni bir “lider” seçildiği algısını doğrular. Çünkü orada alınan her karar, bizi de doğrudan etkileyen sonuçlar doğurur. Bu, gündelik hayatımızı şekillendiren kültür politikasının bir parçasıdır. Tarihsel olarak Piri Reis de, Batılı haritacılar gibi Amerika’yı haritanın batısında göstermişti. Bu durum, hem önceki haritalara sadık kalmasından hem de kıtanın keşif rotalarından kaynaklanıyordu. Haritalar, kâşif gemilerinin seyrine göre şekillendiği için Amerika’nın batıda yer alması doğaldı. Ancak asıl sorun, “hatalı oranların” kasıtlı olarak korunarak uluslararası politikada algı yönetimi için kullanılmasıydı. Nurukawa’nın tasarımına kadar, resmi olarak kabul gören biri hatalı olmak üzere iki farklı dünya haritası vardı. 16. yüzyılda çizilen ve bugün hâlâ kullandığımız ilk “tam” harita, kuzey ülkelerini güneydekilere göre orantısız şekilde büyük göstererek Batı egemenliğini pekiştiriyordu. Teknoloji, doğru oranları yakalama imkânı sunsa da, bu “egemenlik” dengesini bozacağı endişesiyle tasarıma müdahale edilmiyordu. Hataların barizliği nedeniyle haritaların köşelerine uyarı notları ekleniyordu. Bu konuda 1974’e kadar ciddi bir adım atılmadı. O yıl Alman bilim insanı Arno Peters, güney ve kuzey yarımküre oranlarını eşitlediği ve eğimden kaynaklanan sapmaları giderdiği yeni bir harita çizdi. Bu haritada İngiltere, Kanada, ABD ve Rusya gibi ülkeler merkezden kayarak küçülürken; Afrika, Güney Amerika, Arap Yarımadası, İran ve Çin gibi bölgeler belirgin şekilde büyümüştü. Ancak bu harita da onaylanmadı. Nurukawa’nın haritasının Japonya’yı merkeze alması, haritacının milliyetçi bir perspektifle hareket ettiği şeklinde yorumlanabilir. Yine de, Peters’in haritası gibi kıtaları gerçek boyutlarıyla yansıttığı belirtilmektedir. Bu haritayı paylaşanlar, Amerika’nın doğuya “ötelenmesini” ona haddini bildirmek olarak gördü. Çünkü zihinlerimizde “Batı” dünya hâkimiyetini, “Doğu” ise yenilgiyi temsil ediyordu. Ödüllerin geçici hükümler taşıdığını düşünen biri olarak, Japon mimarın başarısından çok, “yanlış harita” meselesinin yeniden tartışmaya açılması beni umutlandırmıştı. Fakat Batı, hatalardan arındırılmış bu alternatif haritayı da beklendiği gibi reddetti. Dünya haritası, aslında hayatımızın bir metaforudur. Batı kompleksinin bir yansıması olan mevcut harita tasarımı, hayatın her alanında kendini gösteren bir algı yönetimi aracına dönüşmüştür. Bugün “iklim değişikliği yasası” gibi temel konulara bile Batı merkezli yaklaşmamız, alternatif bir duruş sergilemek için gereken güçten ve entelektüel birikimden yoksun olduğumuzun bir göstergesidir. Çünkü mevcut düzen, böyle düşünmemiz için kurulmuştur. Alternatif bilimsel gelişmelere “merdiven altı” muamelesi yapmak yerine onları ciddiyetle ele aldığımızda ve Batı yerine Doğu’nun küreselleşme karşıtı mücadelesine odaklandığımızda, işler değişebilir. Bu, önce yargılarımızı, sonra da zorunlu olarak eylemlerimizi dönüştürecektir. Belki o zaman “iklim değişikliği yasası” gibi geleceğimizi şekillendiren meseleleri politik bir çerçeveden çıkarıp “insani ve imani” bir temele oturtabiliriz. İklim değişikliği yasası da tıpkı harita gibi bir metafordur. Biri durağan bir alanda algılara müdahale ederken, diğeri hayatın her alanına getirdiği yaptırımlarla yaşamlarımızı tasarlar. Önce haritalar, sonra hayatlar dizayn ediliyor. Ancak iyi niyetler ve insanlık için verilen mücadele sürdükçe umut vardır. Madem her şey bilime dayandırılıyor, o hâlde “merdiven altı” olarak görülen alternatif bilimi dikkate almak da sivil inisiyatifin bir görevidir. Allah bir kapıyı kapatırsa, şüphesiz başka bir kapı açar.

Exit mobile version