Kaynak:Hürriyet
Liberya bandıralı dökme yük gemisi Eternity’nin kaptanı, fark edilmemek için büyük çaba sarf ediyordu. Hedefi bir an önce Suudi Arabistan karasularına ulaşmaktı, zira Kızıldeniz son zamanlarda adeta bir “kanlı denize” dönüşmüştü. Kaptan elinde dürbünle tetikte beklerken ve gemidekilerin endişesi doruktayken, Yemen’in Hudeyde kıyılarının yaklaşık 50 mil açığında süratle yaklaşan botlar belirdi. Bu botlara İHA’lar ve hafif silahlı korsanlar eşlik ediyordu.
Gemideki 22 kişilik mürettebatın kendilerini savunacak herhangi bir silahı bulunmuyordu. Kısa bir süre sonra silahlar patladı ve geminin köprüüstü hedef alındı. Ardından ateşlenen birkaç roketatar, geminin makine dairesini ve iletişim sistemlerini tamamen devre dışı bırakarak onu hareketsiz kıldı. Sonrasında korsanlar gemiye çıkarak kontrolü ele geçirdi. Bu kanlı baskında mürettebattan 3 kişi hayatını kaybetti.
Bu hadiseden sadece bir gün önce, Kızıldeniz’de Magic Seas adlı bir başka gemi daha benzer bir saldırının hedefi olmuştu.
İSRAİL’DEN HAVA OPERASYONU
Korsanların gerçekleştirdiği bu saldırının hemen ardından İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait savaş jetleri, Yemen’deki Hudeyde, Ras Isa ve Salif limanlarına yönelik geniş çaplı bir hava operasyonu başlattı. Bu saldırılar sırasında Salif Limanı’nda bulunan bir elektrik santralinin vurulması, bölgedeki un değirmenleri ve tahıl silolarının faaliyetlerini de durma noktasına getirdi.
İsrail tarafından yapılan açıklamada, bu operasyonların Husilerin İsrail ile bağlantılı deniz taşımacılığına yönelik saldırılarına bir misilleme olduğu belirtildi. Görünen o ki, İsrail ve İran arasındaki doğrudan askeri gerilim şimdilik durulmuş olsa da, milyarlarca dolarlık deniz taşımacılığı sektörü üzerinde kanlı bir vekalet savaşı devam etmektedir.
Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) Genel Sekreteri Arsenio Dominguez, tırmanan bu gerilimi şu sözlerle özetledi: “Birkaç aylık görece sakin bir dönemin ardından Kızıldeniz’de yeniden başlayan bu menfur saldırılar, uluslararası hukukun ve seyrüsefer serbestliğinin açık bir ihlalidir. Bu saldırıların asıl kurbanları masum denizciler ile bölge halklarıdır. Jeopolitik krizlerin çözümündeki yegâne yol, yapıcı diyalogdan geçmektedir.”
HÜRMÜZ’DEKİ SİBER SALDIRILAR
Kızıldeniz’de bu gelişmeler yaşanırken, Hürmüz Boğazı’nda da gemiler, sürekli yaşanan GPS kesintileri sebebiyle rotalarını değiştirmek zorunda kalıyor. Hatta bazı gemilerin, saldırılardan korunmak amacıyla kendilerini “Çin” veya “Rus” gemisi olarak tanıtmaya çalıştığı rapor ediliyor. Birçok büyük yük gemisi şirketi ise güvenlik endişeleriyle gece geçişlerini askıya almış durumda.
KÜRESEL PETROLÜN BEŞTE BİRİ BU HATTAN GEÇİYOR
Hürmüz Boğazı’nda gerçekleştirilen “siber sabotajlar”, milyarlarca dolarlık ticari akışı sekteye uğratıyor. Bilindiği üzere, küresel petrol tüketiminin yaklaşık beşte birlik kısmı bu stratejik boğaz üzerinden taşınmaktadır. Suudi Arabistan, BAE, Kuveyt ve İran gibi büyük üreticilerin ihraç ettiği ham petrolün önemli bir bölümü bu güzergâhı kullanarak dünya pazarlarına ulaştırılıyor. Ayrıca, dünyanın en büyük LNG ihracatçısı olan Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgazının neredeyse tamamı da bu boğazdan geçmektedir.
Dünya ekonomisini doğrudan etkileyen bu boğazlardaki gerilim, saldırılar ve sabotajlar, önümüzdeki dönemde yeni krizlerin fitilini ateşleyebilir. Nitekim ABD’ye ait Carl Vinson uçak gemisi ve ona eşlik eden Hava Filosu 2’nin Arap Denizi’nde faaliyete geçmesi, bölgedeki hareketliliğin bir göstergesidir.
Tüm bu bilgileri birkaç temel noktayı vurgulamak için paylaşıyorum:
1. İsrail-İran arasındaki doğrudan hava ve roket saldırıları durmuş gibi görünse de, savaş Kızıldeniz ve Hürmüz Boğazı’nda farklı bir boyutta devam etmektedir.
2. İran, Yemen’deki Husileri bir vekil güç olarak kullanarak bu savaşı sürdürmektedir.
3. Batırılan yük gemileri ve siber sabotaj eylemleri, mevcut krizi daha da derinleştirmektedir.
4. İsrail’in Yemen limanlarını bombalaması, çatışmanın boğazlardaki coğrafi alanını genişletmektedir.
TÜRKİYE AÇISINDAN DURUM
Evet, tüm bu gelişmeleri aktarıyorum çünkü kamuoyunda memnuniyetle karşılanan “Terörsüz Türkiye” projesinin başarısı, yalnızca sınırlarımız içindeki çabalara bağlı değildir. Bu projenin Irak, Suriye ve İran gibi önemli uluslararası boyutları bulunmaktadır.
Suriye ile İsrail arasında barış görüşmelerinin yapıldığı biliniyor. Aynı zamanda İran’ın, bu diplomatik temasları baltalamak amacıyla Suriye Devlet Başkanı Şara üzerinde baskı kurduğunu gözlemliyoruz.
Dolayısıyla, son derece “hassas” bir dönemden geçerken ve böylesine “hassas” bir coğrafyada, Türkiye’nin “iç ve bölgesel barış için cesur adımlar” attığı bir sırada, boğazlardan başlayarak yeniden tırmanacak bir savaşı veya çatışmayı düşünmek dahi istemiyorum.
Böyle bir ortam, Suriye’de YPG’nin de dahil olabileceği yeni bir kargaşa atmosferini tetikleme potansiyeli taşımaktadır. Sanıyorum ki MİT Başkanı İbrahim Kalın, bu risklere karşı Bağdat ve Şam’da yürüttüğü temaslarla önlem almaya çalışıyor. İran’ın da bu diplomatik çerçeveye dahil edilmesi için yoğun bir mücadele veriliyor.
Temennim, uluslararası güçlerin Kızıldeniz ve Hürmüz’de kontrolü sağlayarak bu riskleri ortadan kaldırmasıdır. Gelecek nesillerimiz için hayati bir önem taşıyan “Terörsüz Türkiye” projesinin yerel bir girişim olmadığını, bu nedenle Ankara’nın tüm coğrafi hassasiyetleri dikkatle hesapladığını biliyorum.
15 Temmuz Milli Birlik ve Demokrasi Günü vesilesiyle şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.