15 Temmuz: Bir Tiyatro Değil, İkinci Kurtuluş Savaşı
Türkiye, 15 Temmuz 2016 tarihinde, bir darbe girişiminden çok daha fazlasını yaşayarak adeta modern bir Kurtuluş Savaşı destanına imza atmıştır. Bu tarihi geceyi bir ‘tiyatro’ olarak nitelemek, Çanakkale Zaferi’ni veya Kurtuluş Savaşı’nı küçümsemekle eşdeğer bir yanılgıdır.
“#DarbeyeHayır Bütün TÜRKİYE bir oldu. Adeta kurtuluş savaşı gibi bir mücadele veriliyor. Herkesi tebrik ediyoruz.” (02:41 – 16 Temmuz 2016)
Ne yazık ki, bu büyük direnişin anlamını kavrayamayan ve hala ‘tiyatro’ safsatasını sürdürenler bulunmaktadır.
Tarihsel Zihniyet: 27 Mayıs’tan 15 Temmuz’a Bakış
Bu ülkede 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamları, tam 20 yıl boyunca ’27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı’ adıyla resmi olarak kutlanmıştır. 1963’ten 1982’ye kadar süren bu durum, darbeleri meşrulaştıran bir zihniyetin varlığını göstermektedir. Bugün 15 Temmuz’a ‘tiyatro’ diyenler, aslında bu eski zihniyetin bir devamıdır.
Siyasi Duruşlar ve 15 Temmuz Anmaları
Bazı CHP’li belediyelerin tasarruf tedbirlerini bahane ederek 15 Temmuz etkinliklerini düzenlememesi, milli mücadele ruhuyla ne kadar örtüştüğü sorgulanması gereken bir durumdur. Çanakkale, Sakarya, 30 Ağustos gibi tarihi zaferler ve 15 Temmuz gibi ikinci bir Kurtuluş Savaşı, tasarruf gerekçesiyle anılmaktan vazgeçilebilecek olaylar değildir. Bu tür bir yaklaşım, milli hafızaya karşı işlenmiş bir suç olarak görülebilir.
Bir Darbeden Öte: İşgal Girişimi ve Anadolu Destanı
15 Temmuz gecesi, yalnızca bir darbe teşebbüsü değil, aynı zamanda dış destekli bir işgal girişimiydi. Halk, Cumhurbaşkanı Başkomutan Recep Tayyip Erdoğan‘ın liderliğinde sokağa dökülerek sadece bir darbeyi değil, Türkiye’yi hedef alan bir işgali püskürttü. Bu direniş, Çanakkale ruhuna benzer bir Anadolu Destanı olarak tarihe geçmiştir. Bu destan uğruna 250 şehit verilmiş, 2.740 kişi ise gazi olmuştur.
Darbe Girişiminin Arkasındaki Nedenler ve FETÖ Faktörü
Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde Türkiye’nin büyümesi ve gelişmesi, iç ve dış güç odaklarını rahatsız etmiştir. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “One Minute” çıkışı ve “Dünya 5’ten Büyüktür” meydan okuması, küresel sisteme yönelik ciddi bir başkaldırı olarak algılanmış ve bir bedel ödetilmesi hedeflenmiştir.
Cemaatten FETÖ’ye Dönüşüm
FETÖ, zamanla kendi tabanını bile rahatsız edecek kadar güçlenmiş ve bu gücü kötüye kullanmıştır. Adalet beklentisi içindeki taban, yapının bir terör örgütüne dönüştüğünü görmüştür. Halk desteğini, hatta kendi tabanını bile AK Parti’ye kaptıran FETÖ, seçimlerle iktidarı değiştiremeyeceğini anlayınca antidemokratik yollara başvurmuştur.
TSK İçindeki Cunta Mücadeleleri ve ABD’nin Rolü
ABD’nin beklentisi, TSK’nın emir komuta zinciri içinde bir darbe yapmasıydı. Ancak bu gerçekleşmeyince, lider cunta olan FETÖ Cuntası devreye sokuldu. NATO ve bazı Kemalist subayların da kısmi desteğiyle zayıf bir koalisyon oluşsa da, halkın direnişi karşısında başarılı olmaları imkansızdı.
“Darbe Yapacak Ordu Bulunamadı Cunta Aranıyor” (23 Haziran 2016)
Bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki cuntayı (Ergenekon/Kemalist ve FETÖ) birbiriyle karşı karşıya getirdiği ve zayıflattığı bir strateji izlediği görülmektedir. Erdoğan, Ergenekon Cuntasını FETÖ Cuntasına tasfiye ettirmiş, ardından halkın gücüyle FETÖ Cuntasını tasfiye etmiştir.
Gecikmiş Darbe Planı ve PKK’nın Rolü
Aslında darbenin 2013’te, Çözüm Süreci’nin en kritik yılında yapılması planlanıyordu. Ancak PKK, Kürt halkından beklediği desteği alamayarak darbe için gerekli zemini oluşturmada başarısız oldu. Hendekler kazarak ve özerklik ilan ederek süreci hızlandırmaya çalışsa da, 12 Eylül gibi bir kaos ortamı yaratamadı. Bu nedenle darbe teşebbüsü, gecikmeli olarak 15 Temmuz 2016’da gerçekleşti.
15 Temmuz Sonrası Öneriler ve Gerçekleşenler
Darbe girişimi sonrası yapılan bazı öneriler karşılık bulmuştur:
- 15 Temmuz Demokrasi ve Direnme Günü: Cuma gününün bu isimle anılması teklif edilmiştir.
- 15 Temmuz Logosu: Bütün kurumlarda kullanılacak özel bir logo tasarlanması önerilmiştir.
- Yenikapı Mitingi: Erdoğan, Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin ortak bir mitingde buluşması fikri ortaya atılmıştır.
- 15 Temmuz Kurtuluş Savaşı’dır: Girişimin bir kurtuluş savaşı olarak tanımlanması yaygınlaşmıştır.
- Meydanlarda Nöbet: Halkın en az bir hafta boyunca meydanlarda demokrasi nöbeti tutması çağrısı yapılmıştır.
Sonuç: Yeni Bir Türkiye Vizyonu
15 Temmuz, Erdoğan liderliğinde yazılan bir destanla darbecileri tarihin çöplüğüne göndermiştir. Artık hiçbir gücün, ne içeriden ne de dışarıdan, Türkiye’de darbe yapamayacağı anlaşılmıştır. Türkiye’nin bu süreci tamamen atlatarak, İSLAM ADALETİ temelinde adil bir sistem kurması ve dünyaya adalet ihraç eden bir lider ülke konumuna gelmesi hedeflenmelidir. İç barışını sağlayan bir Türkiye, doğal olarak dünya liderliğine yürüyecektir.
Kalıcı Hafıza İçin 15 Temmuz Anıtları
Bu büyük ihanetin ve destansı direnişin unutulmaması için Türkiye’nin 81 ilinde ve tüm ilçelerinde 15 Temmuz 2. Kurtuluş Savaşı anıtları yapılmalıdır. Atatürk heykellerinin olduğu her meydanda, hatta Anıtkabir’de bu direnişi simgeleyen bir anıt yer almalıdır. Çanakkale Anıtı’nın yanına bir 15 Temmuz Anıtı dikilerek bu iki büyük mücadele birlikte anılmalıdır.
Kurtuluş Savaşları Partiler Üstü Bir Değerdir
Nasıl ki 1. Kurtuluş Savaşı CHP’nin tekelinde değilse, 15 Temmuz 2. Kurtuluş Savaşı da AK Parti’nin tekelinde olmamalıdır. Her iki mücadele de milletin ortak değeridir ve bütün toplum tarafından sahiplenilmelidir.
Atatürk ve Erdoğan: İki Büyük Kurtuluş Savaşı Lideri
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde iki büyük kurtuluş savaşı vermiştir. İlki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde on yıldan fazla süren bir mücadeleyle kazanılmıştır. İkincisi ise Gazi Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, 24 saatten kısa bir sürede halkın organize edilmesiyle zafere ulaşmıştır. Bu süreçte Devlet Bahçeli ve Binali Yıldırım gibi isimler de önemli rol oynamıştır. İki lideri ve verdikleri mücadeleyi küçümsemek, tarihi gerçekleri inkâr etmektir.
Eğitimde Saygınlık İçin Üniforma Uygulaması
Öğretmenlerin ve öğrencilerin saygınlığını artırmak amacıyla bir öneri de eğitim sistemine yöneliktir. Devlet ve özel okullar dahil olmak üzere tüm okullarda standart bir üniforma uygulamasına geçilmelidir. Türkiye genelinde öğrenciler için tek renk, öğretmenler için de tek tip bir kıyafet belirlenmelidir. Bu uygulamanın, öğretmenlerin mesleki saygınlığını yeniden tesis etmeye ve öğrencilerin okul disiplinine katkı sağlayacağına inanılmaktadır.