Falih Rıfkı’dan Karabekir’e Karşı Atatürk Savunması
Dönemin önde gelen gazetecilerinden Falih Rıfkı Atay, “Büyük Şef”i olarak gördüğü Mustafa Kemal Atatürk’ü, muarızlarına karşı sert bir üslupla savunmuştur. Bu tartışmalar, Milliyet ve Vakit gazetelerinin 8 Mayıs 1933 tarihli nüshalarında geniş yer bulmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, kendisine yönelik mektuplar hakkındaki beyanı, Falih Rıfkı tarafından aktarılmıştır: “Bu mektubu yazan üzerine akıl doktorlarının dikkat nazarını celbederim.” Bu hakaretamiz ifade, Milliyet gazetesinin birinci sayfasında “Gazi Hz.” başlığıyla çerçeve içinde, Vakit gazetesinde ise manşetten yayımlanmıştır.
Karabekir Paşa’ya Açık Mektup
Falih Rıfkı, 12 Mayıs 1933 tarihli Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde yayımlanan mektubunda Kâzım Karabekir’i doğrudan hedef almıştır:
“Sizin ihtilâl harbindeki kıymetinizi ancak askerleriniz bilir. İhtilâlden sonraki sergüzeştiniz ise Yurt bilgisi kitaplarında gurur ve hotkâmlığın [hodgâmlığın] zararını ve boşluğunu gösterir misallerin en iyisi olarak anılacaktır. […] Sizin Anadolunun kurtarıcıları değil, fakat kurtarılmışları arasında olduğunuzu da gene Ankaraya geldiğim vakit, Erzurumlulardan öğrendim. […] Anadolu ihtilâli ancak Mustafa Kemal kadar büyük bir şefle Türk milleti kadar büyük bir milletin müşterek eseri olabilirdi ve öyledir. Mustafa Kemal, hiçbir zaman, hiçbir sözünde ve yazısında, ben yaptım demedi. Kendi öz şereflerinden herkese, size ve hepinize, bol bol hisse dağıttı. […] Siz kendi gözünüzde putlaşmış olabilirsiniz. Fakat bizler putperest değiliz. Biz, işe, esere, fedakârlığa ve fikre, millî kıymetleri kadar ve millete faydaları olduğu kadar ve olduğu müddetçe taparız.”
Ulus gazetesinde “Bizi sevindiren ve gururlandıran ne varsa, hepsini ona, yaratıcı ve kurtarıcı Atamıza borçluyuz!” diye yazan bu Kemâlperest, “Mustafa Kemal, hiçbir zaman, hiçbir sözünde ve yazısında, ben yaptım demedi.” gibi gerçeğin tam zıddı bir iddiada bulunmaktan çekinmemiştir. Yazar, bu durumu “Münâfıklık” olarak nitelendirerek, bu metinlerin dikkatle okunması gerektiğini ve Milletin gözünün nasıl boyandığının anlaşılması gerektiğini vurgulamaktadır.
“Bu Zatla Konuşulamaz!”: Polemiğin Tırmanışı
Tartışma, Falih Rıfkı’nın 18 Mayıs 1933 tarihli Milliyet’te yayımlanan “Bu Zatla Konuşulamaz!” başlıklı ikinci başmakalesiyle daha da alevlenmiştir. Bu yazıda Atay, edep sınırlarını aşan ifadeler kullanmıştır:
“Karabekir Paşa eğer bir şeyler yapmışsa bile, Mustafa Kemâl’in zoru altında ve onun emri ile yapmıştır! …Böyle bir adamla konuşulmaz: Böyle bir adam ancak bir ders olarak millete teşhir olunur. […] Kafası gurûrdan çatlamış bu adamı tamâmen defnetmeli ki taaffün etmesin! Kendi elile kendi hayatına nihayet veren bu isim, tam ve sağlam defnolmazsa, TAAFFÜN eder.”
Falih Rıfkı, Karabekir’in sükûtunu bozanların bir pusuya bastığını ve rejimin yolundaki tehlikeleri gösterdiğini belirtir. Ona göre Karabekir’in fikri, 1919’daki saray ve Babıâli fikri gibi Türkiye için bir tehlikedir.
Tek Başına Destan Yazan Lider Figürü
Atay, Mustafa Kemal’i tek başına hareket eden ve Millî Mücadele’yi başlatan kahraman olarak tasvir eder:
“19 Mayısta Samsun’da karaya çıkan Mustafa Kemalin, 29 Mayısta emrinde bulunan ve bulunmayan Anadolu ordularına ne emir verdiğini Karabekir’in beşinci mektubunda okudunuz. Bu emrin ihtilâl tarihindeki değeri, o tarihin baş kitabesi olacak kadar büyüktür. […] Düşününüz arkadaşlar, o zaman tek başına Havza kasabasında bulunan bu adam ne yapıyor? Bu adam büyük harbin bütün muzaffer devletlerine karşı, yenilmiş milletler arasında en kolay avlanacağı zannolunan Türk milletine ihtilâl ve harp parolası vermektedir. […] Kalbde ölümü boğazlıyan Yaratıcı Dehâ, Millî Mücâdeleyi (ki o, aslında bir “İhtilâl” idi), 1919’da, tek başına başlattı.”
“Yedi Düvel’e Karşı Savaş” Anlatısı
Yazıda, Milli Mücadele’nin tüm dünyaya karşı verildiği efsanesi de işlenir:
“Mustafa Kemalin Havzada açtığı şeref ve hürriyet sancağı işte o bahsettiğiniz ihtilâl emridir. Bu sancağın karşısında 700.000.000 vardı. Bu 700 milyonluk âlem içindeki parola: ‘- Türk milleti barbardır!’ parolası idi.”
Mugâlata ve Şef Kültü
Falih Rıfkı, yazısını Atatürk’ü yücelten şu ifadelerle bitirir:
“Dostlarım, eğer Türk milletinin yarattığı bir Şef, İstanbuldan nefyedildiği yahut bir bey bir paşa tarafından davet edildiği için değil, on binlerce senelik [???] Türk tarihinin yüz binlerce şeref ve istiklâl hâtırası onu çağırdığı için Anadolu topraklarına ayak basmış ve üstünde on binlerce [???] senedir hiç bir an, şeref ve istiklâlin kırmızı kanı kurumağa vakit bulmamış olan sancağı açmışsa, o günkü millî vazife onun gölgesine sığınmaktan başka ne olabilirdi?”
18 Mayıs 1933 tarihli Milliyet gazetesinin sayfa düzeni de bu polemiği yansıtmaktadır. Sayfanın solunda Falih Rıfkı’nın (Atay) “Bu zatla Konuşulamaz!” yazısı, sağ tarafında Gaziantep Mebusu Selânikli Nuri Bey’in (Conker) “Büyük bir deha ve onun âlemşümul zaferleri elbette ki küçücük beyin kaplarına sığmaz!” başlıklı mektubu ve ortada Kâzım Karabekir Paşa’nın artık mektup göndermeyi kestiğine dair bir izahat yer almaktadır.