Sana Göre Haber

Tarih Boyunca Bir Direniş Biçimi Olarak Sivil İtaatsizlik ve Günümüzdeki Önemi

Edebiyattan Siyasete: Hakikat Arayışı ve Direniş

José Saramago, “Körlük” romanında suçun ve şiddetin normalleştiği bir toplumda halkın hakikate karşı duyarsızlaşmasını sarsıcı bir alegoriyle anlatır. Bu eserin devamı niteliğindeki “Görmek”te ise, yeniden görme yetisine kavuşan yurttaşların adil bir yaşamı birlikte inşa etme iradesine odaklanır.

Düzenin yozlaştığını gören yurttaşlar, bir seçim gününde topluca boş oy kullanarak mevcut iktidarı protesto ederler. Bu eylemde ne bir taş atılır ne de sokaklar ateşe verilir; üstelik ortada bir iktidar talebi de yoktur. Bu, demokrasinin yalnızca sandıktan ibaret olmadığını ve seçimlerin bir itiraz platformu olarak da kullanılabileceğini gösteren etkileyici bir eylemdir.

Otoriteye Karşı Vicdanın Sesi: Tarihsel Kökenler

Özgürlük ve adalet arayışından doğan bu tür itirazların temeli, bireyin vicdanı ile otoritenin buyurgan yapısı arasındaki tarihsel çatışmaya dayanır.

Sokrates’in Bedeli

Bu çatışmada bedel ödemeyi göze alan ilk figürlerden biri Sokrates‘tir. Haksız bulduğu bir emre uymadığı için yargılanarak idama mahkûm edilen Sokrates, af dilemeyi veya kaçmayı reddeder. Cezasını kabullenerek baldıran zehrini içer ve yaşamına son verir.

Antigone’nin Başkaldırısı

Benzer bir duruş, Sofokles‘in “Antigone” oyununda da görülür. Savaşta ölen iki kardeşinden biri “vatansever”, diğeri “hain” ilan edilen Antigone, “hain” kardeşinin gömülmesini yasaklayan Kral Kreon’un emrine karşı çıkar. Antigone’ye göre gerçek adalet, hükümdarın sözünde değil, vicdanın sesindedir.

Modern Çağın Direniş Kavramı: Sivil İtaatsizlik

Antik çağdan miras kalan bu düşünceler, modern dönemde “sivil itaatsizlik” olarak adlandırılan ahlaki direnişin temelini oluşturur. Bu kavram, siyaset literatürüne ilk olarak direnişin filozofu Henry David Thoreau‘nun 1849 tarihli makalesiyle girmiştir. Thoreau, “köleliği ve emperyalist savaşları destekleyen devlete vergi ödemeyi reddediyorum” diyerek bu duruşu başlatmıştır.

Thoreau, bu metninde yurttaşların, taleplerini karşılamayan, adaletten sapan ve çoğunluktan aldığı gücü kötüye kullanan bir yönetime tepki göstermesi gerektiğini savunur. Onun açtığı bu yol, Gandhi‘nin sömürgeciliğe karşı yürüttüğü şiddetsiz direnişte ve Martin Luther King‘in ırkçılığa karşı düzenlediği yürüyüşlerde yankı bulmuştur.

Thoreau’ya göre; insanları haksız yere hapse atan bir düzenin hüküm sürdüğü yerde, adil insan için de doğru yer, hapishanedir.

Türkiye’de Sivil İtaatsizlik Tarihinden Örnekler

Ülkemizdeki sivil itaatsizlik eylemlerinin ilk örneklerinden biri, 1969’da Alpagut Linyit İşletmesi işçilerinin gerçekleştirdiği ve Türkiye işçi sınıfı tarihine pasif direnişin zaferi olarak geçen eylemdir. Aynı yıl, TÖS öncülüğünde yüz bini aşkın öğretmen, otoritenin baskısına karşı dört gün süren bir ders boykotu yapmıştır.

1971’den beri TTB’nin yürüttüğü “Beyaz Eylemler”, Bergama köylülerinin siyanürle altın madenciliğine karşı mücadelesi, 1995’te “Der Spiegel”deki yazısı nedeniyle Yaşar Kemal‘in DGM’de yargılanmasına tepki olarak on binlerce yurttaşın kendini ihbar etmesi ve kayıplarını arayan “Cumartesi Anneleri”nin yıllardır süren oturma eylemi, bu direniş zincirinin önemli halkalarıdır. Sonraki yıllarda da benzer kitlesel eylemler farklı toplumsal zeminlerde ortaya çıkmıştır.

Sivil toplum tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir itiraz olan Gezi Hareketi, Boğaziçi Üniversitesi’nde kayyumlara karşı yükselen tepki ve 2017’de Kılıçdaroğlu‘nun başlattığı “Adalet Yürüyüşü”, milyonların ortak talebini ifade eden kitlesel eylemlere dönüşmüştür.

Günümüz Türkiye’sinde Yeni Bir Direniş Dalgasının Gerekliliği

Bugün Türkiye, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığı, yargının siyasallaştığı, muhalefetin sistematik baskı altında olduğu, seçilmiş belediye başkanlarının tutuklandığı, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı ve hak arama yollarının tıkandığı karanlık bir dönemden geçmektedir.

Bu koşullar altında, evrensel değerlerle uyumlu yeni bir sivil itaatsizlik dalgası artık kaçınılmaz bir gerekliliktir. Çünkü mevcut düzen, sadece muhalefeti değil, muhalefet etme fikrini de ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Geçmişte birkaç işçinin, bir köylünün, bir öğretmenin veya bir annenin direnişinin büyük değişimlere kapı araladığı gibi, bugün de hukuksuzluğa ve baskıya karşı bir uyanışın zemini yaratılabilir.

Çünkü bazen, yalnızca itaat etmeyi reddetmek bile, tarihi değiştirmeye yeter!

Prof. Dr. Okan Toygar

Exit mobile version