Endüstri 4.0 ve Emeğin Dönüşümü
Son yıllarda sıkça duyduğumuz ve Dördüncü Sanayi Devrimi olarak da bilinen Endüstri 4.0 kavramı, hayatımızın merkezine yerleşmiş durumda. Bu teknolojik devrimi, sanayi devrimlerinin tarihsel misyonu ve emek üzerindeki etkileri bağlamında ele almak, günümüzü anlamak için kritik bir öneme sahiptir.
Sanayi devrimlerinin tarihi, yalnızca teknolojik ilerlemelerle değil, aynı zamanda her yeni dönemde emeğin tanımının yeniden yapılmasıyla şekillenmiştir. Buhar gücünün üretime entegre olduğu ilk günlerden, mikroçiplerin üretim süreçlerini yönettiği modern zamanlara kadar her teknolojik atılım, emeği bir yandan dönüştürüp büyütürken diğer yandan parçalamış ve yeni tahakküm biçimleri yaratmıştır. Bugün ise Dördüncü Sanayi Devrimi ile yeni bir dönemin eşiğindeyiz.
Dijitalleşme ve Neoliberalizm Kıskacında Emek
Otomasyon, yapay zekâ ve dijitalleşme gibi unsurlar, sadece üretim modellerini değil, toplumsal yapının temel taşı olan “emek” kavramını da kökten değiştiriyor. Ancak bu dönüşümün neoliberal bir çerçevede gerçekleşmesi, teknolojinin getirdiği kazanımların sermayeye akmasına neden olurken, işçi sınıfını bir kez daha kaybeden taraf haline getiriyor. Artan işsizlik, yaygınlaşan güvencesizlik ve sendikasızlaştırma politikaları, emeğin giderek görünmezleşmesine ve yalnızlaşmasına zemin hazırlamaktadır.
Dijital Çağda Sömürünün Yeni Biçimleri ve Türkiye
Bu noktada sorulması gereken temel soru şudur: Dijital çağda emek mücadelesi nasıl yürütülecek ve bu mücadeleyi kimler üstlenecek? Türkiye’deki mevcut durum, bu küresel dönüşümün olumsuz sonuçlarını daha da belirgin kılıyor. İşçilerin büyük bir kısmı asgari ücretle geçim mücadelesi verirken, “freelance” ya da “gig economy” gibi yeni çalışma modelleri, emek sömürüsünü daha karmaşık ve örtülü bir hale sokuyor.
Sipariş üzerine çalışan kuryeler ve algoritmaların denetimi altında içerik üreten platform işçileri, bu yeni çağın görünmez emekçileri olarak karşımıza çıkıyor. Bu yeni emek biçimleri, iddia edildiği gibi “bağımsız” veya “özgür” bir çalışma ortamı sunmamaktadır. Aksine, bu çalışanlar iş güvencesinden, sosyal haklardan yoksun, örgütsüz ve yoğun bir denetim altında faaliyet göstermektedir.
Geçmişin fabrika bacaları nasıl işçi sınıfının doğumhanesiyse, bugünün dijital platformları da aynı sınıfın yeni biçimidir. Ve bu sınıf, örgütsüzse ne hak alabilir ne geleceğini kurabilir.
Sosyal Demokrasinin Yeni Misyonu
Sosyal demokrasi, sanayi toplumunun yarattığı eşitsizliklere bir çözüm olarak ortaya çıkmıştı. Bugün ise aynı misyonu, dijital kapitalizmin neden olduğu adaletsizliklere karşı üstlenmek zorundadır. Eğer sosyal demokrat siyaset, yalnızca geleneksel sanayi işçisine odaklanıp dijital çağın prekaryasını ve görünmeyen emekçilerini görmezden gelirse, yeni toplumsal düzene dair söz söyleme yetkisini de yitirecektir.
Çözüm: Yeni Örgütlenme Modelleri ve Genişletilmiş Mücadele
Yapılması gerekenler aslında bellidir: Emek mücadelesinin sınırlarını genişletmek ve platform işçilerini, dijital emekçileri, uzaktan çalışanları bu hareketin ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmek. Bu yeni koşullara uygun sendikal modeller geliştirmek hayati önem taşımaktadır. Bireysel çözümlerin yetersiz kaldığı bu dönüşüm karşısında, en büyük güvence toplumsal örgütlülüktür.
12 Eylül darbesiyle ağır yara alan sendikal haklar, şimdi de teknolojik dönüşüm bahanesiyle aşındırılmak istenmektedir. Dijitalleşmenin hızına ayak uyduramayan bir demokrasi anlayışı, haklar ve özgürlükler açısından geri kalmaya mahkumdur. Bu noktada sosyal demokratlara tarihi bir görev düşmektedir: Emeğin yeni biçimlerine, yeni ve kapsayıcı örgütlenme modelleriyle yanıt vermek.
Geleceği Belirlemek: Sosyal Adalet ve Emeğin Mücadelesi
Bugün tartıştığımız mesele, yalnızca bir üretim biçiminin değişimi değil, aynı zamanda toplumsal emeğin içinin boşaltılmasıdır. Emeğin yalnızlaştırıldığı, hakların buharlaştığı ve örgütlenmenin baskılandığı bir toplumda demokrasi, yalnızca bir şekilden ibaret kalır. Sosyal demokrasi, ancak emekle kurduğu güçlü bağı koruyarak gerçek bir halk siyaseti olma iddiasını sürdürebilir. Dördüncü Sanayi Devrimi, yalnızca yapay zekânın değil; sosyal adaletin, eşitliğin ve emeğin geleceğinin de yeniden yazılacağı bir dönemdir. Bu geleceği kimin şekillendireceği ise çağın ruhunu anlayan sosyal demokratların örgütlülüğüne, dayanışmasına ve mücadelesine bağlıdır.
HALİL SARIGÖZ
TARİHÇİ