Sana Göre Haber

Galata Kulesi Olayı ve Türkiye’nin Liyakat Krizi: Sistematik Bir Çöküşün Analizi

Galata Kulesi: Bir Sembol ve Sistematik Bir Sorunun Yansıması

İstanbul’un asırlık tanığı Galata Kulesi, Cenevizlilerden Bizans’a, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan zengin bir geçmişe sahiptir. Her taşı medeniyetlerin yankısıyla dolu bu yapı, bir zamanlar “Kutsal Haç Kulesi” olarak anılır, deniz feneri, yangın gözetleme kulesi ve hatta Hezarfen‘in uçuş hayallerine ev sahipliği yapardı. Ancak bugün bu tarihi yapı, hafızasını taşımayan ellerde olmanın sessiz burukluğunu yaşıyor.

Yakın zamanda, IShowSpeed olarak bilinen ünlü Amerikalı yayıncı Darren Jason Watkins Jr.’ın Galata Kulesi’nde İngilizce bilgi alamadığı anları gösteren video sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Fakat bu olay, tek bir güvenlik görevlisinin veya sadece Galata Kulesi’nin sorunu değil, çok daha derin ve yapısal bir problemin su yüzüne çıkmış halidir. Çünkü Türkiye’de artık sorunlar münferit değil, sistematik bir hal almıştır.

Asıl Mesele: Her Yere Sızan Liyakatsizlik

Sorunun kökeninde, yıllardır toplumun her katmanına sızan ve zamanla normalleşen liyakat eksikliği yatmaktadır. Bu durum yalnızca müzeler ve turistik alanlarla sınırlı kalmayıp; eğitimden adalete, sağlıktan yerel ve merkezi yönetimlere kadar tüm kurumlara yayılmıştır. Artık bir kişinin ne bildiği değil, kime yakın olduğu işe alımlarda belirleyici oluyor. Kararlar uzmanlığa değil, sadakate dayandırılıyor. Bu sistemde sadece bireyler değil, kurumsal hafızalar da yok olmaktadır.

Liyakatsizlik bugün yalnızca yanlış kişilerin doğru yere gelmesi değil; doğru insanların sistem dışına itilmesidir. Sosyolojik bir çöküşün en belirgin işareti…

Yetersiz Bir Savunma ve Vizyon Eksikliği

Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, olaya ilişkin yaptığı açıklamada, “Görüntülerdeki kişiler güvenlik görevlisiydi, tarihi bilgi vermek görevleri değil,” ifadelerini kullandı. Bu savunma teoride mantıklı gibi dursa da, meselenin ne kadar yüzeysel ele alındığını göstermektedir. Burada sorgulanması gereken, o görevlinin görev tanımı değil, kurumun bütünsel vizyonudur. Galata Kulesi, İstanbul’un hafızası ve ülkenin kültürel vitrinidir. Güvenliğinden biletçisine kadar orada çalışan her personel, bu temsiliyet bilincine sahip olmalıdır. Yoğun ziyaretçi alan böyle bir yapının personel profili tesadüflere bırakılamaz.

Turizm ve İnsan Sermayesi Krizi

Kendimize “turizm ülkesi” dememize rağmen, turizmin sadece güzel manzaralarla değil, o kültürü hakkıyla aktarabilecek insanlarla yapıldığını göz ardı ediyoruz. Geçtiğimiz haftalarda Marmaris’teki bazı işletmelerde yaşanan ve 14 işletmenin kapatılmasıyla sonuçlanan taciz boyutundaki sözde “dans şovları”, bu kültürel tükenmişliğin bir başka örneğidir. İnsan kaynağına yatırım yapmayan, eğitimi önemsemeyen sistemler, turizmi bir kalkınma aracı yerine utanılası bir sirke dönüştürmektedir.

Liyakatin Değil Lobinin Kazandığı Düzen

Mevcut sistemde nitelikli insana yer kalmamıştır. Çünkü bu düzende bilgi değil, ilişki; emek değil, tanıdık kazanıyor. İşe göre adam anlayışı, yerini çoktan adama göre iş anlayışına bırakmıştır. Başarı, özgeçmişle değil, telefon rehberiyle ölçülür hale gelmiştir. Yabancı dil bilen, donanımlı gençler işsizlikle boğuşurken, vasıfsız ama bağlantılı olanlar önemli pozisyonlara getirilmektedir. Vasatlık her alanda meşrulaştırılırken, en yetkin beyinler sistemin dışına itilmektedir.

Uluslararası Karşılaştırma ve Türkiye Gerçeği

Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerde bile turistik bölgelerdeki çalışanlar temel düzeyde İngilizce bilirken, Dubai’de bir garsonun üç dil konuşması normal karşılanır. Türkiye’de ise iki dil bilen gençler market kasalarında çalışırken, turizmdeki birçok görevli basit bir “hello” karşısında bile panikleyebilmektedir. Elbette işini hakkıyla yapan profesyoneller mevcuttur, ancak genel eğilim bu istisnaları gölgede bırakmaktadır.

Çünkü sistem, bilgiyi değil sadakati, yeteneği değil itaati ödüllendiriyor!

Tükenen Umutlar ve Beyin Göçü

Liyakatli bireylerin önündeki kapılar kapandıkça, geriye tek bir seçenek kalıyor: kaçmak. Gençler geleceğe umutla değil, çaresizlikle bakıyor ve en parlak zihinler başka ülkelerin vatandaşlık sınavlarına hazırlanıyor. Kendi ülkesinde bir gelecek göremeyenler, başka topraklarda sıfırdan başlamayı göze alıyor. Umut, bir kariyer planı olmaktan çıkıp bir kaçış rotasına dönüşmüştür. İstikrar olarak sunulan bu durum, aslında düzenli bir şekilde derinleşen bir çürümeden ibarettir.

Bu sadece bireysel bir dram değil. Bu, kolektif bir intihar. Hep birlikte, ağır çekimde bir çürümenin belgeselini izliyoruz…

Exit mobile version