Küresel Siyasette Sağ Eğilimlerin Yükselişi
Başta Avrupa olmak üzere dünya genelinde sağ siyasetin yükselişi dikkat çekiyor. Fransa’da Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin (RN) ezici bir üstünlükle birinci olması, Almanya’da aşırı sağcı partinin (AfD) ana muhalefete yükselmesi ve İtalya’da aşırı sağcı Meloni’nin zaferi bu eğilimin somut göstergeleridir. Bu duruma Macaristan’da Orban’ın kesintisiz iktidarı ve Trump’ın ABD’de yeniden başkan olma ihtimali de eklendiğinde, bu tehditlerden kaynaklanan küresel endişenin haklılığı ortaya çıkmaktadır.
Dünyadaki aşırı sağcı iktidarların temel dayanağı, destekledikleri liberal ekonomi politikalarının küreselleşme ile birlikte iflas etmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik krizdir. Ayrıca, bu politikaların yerle bir ettiği ülkelerden kaynaklanan göç dalgalarına karşı kendi toplumlarında oluşan tepkileri manipüle ederek güç kazanmaktadırlar.
Toplumsal İyileşme Olmadan Değişim Mümkün Değil
İdeolojiler seçmen tercihlerinde her zaman kritik bir rol oynasa da, teknoloji ile dünyaya entegre olan kitlelerin sınıf bilinci giderek artmaktadır. Halkların siyasetten ve siyasetçilerden beklentileri de bu doğrultuda değişip artmaktadır. Egemen sınıfların demokrasi anlayışının ötesinde, daha fazla özgürlük talebiyle yeni bir demokrasi bilinci gelişmektedir.
Montaigne, “Devrim” başlıklı denemesinde şöyle der: “Dünyanın birden değişeceği yoktur; ama insan kendini sıkan şey karşısında o kadar sabırsızdır ki, her ne pahasına olursa olsun ondan kurtulmak ister. Binlerce örnek de gösteriyor ki dünya böyle çabuk şifa aramaktan hep zarar görür. Halinde genel bir iyileşme olmadıkça, bir an dertten kurtulması iyileşme demek değildir.”
Günümüz dünyasında ırkçı ve liberal politikaların sürdürülebilir olmadığı açıktır. Bu tür yaklaşımlarla dünyanın gerçek bir iyileşme yaşaması mümkün değildir. Bu nedenle, aşırı sağcı parti ve liderlerin iktidarlarının uzun ömürlü olmayacağı ve zamanla yok olmaya mahkûm olduğu öngörülebilir.
Türkiye’de Değişen Seçmen Tercihleri ve Pozitif Ayrışma
Son kamuoyu anketleri, Türkiye’de seçmen tercihlerinin belirgin bir şekilde değiştiğini ortaya koymaktadır. Anket sonuçlarından bağımsız olarak, meydanların daha çok özgürlük, daha çok refah, daha çok adalet ve daha çok demokrasi talepleriyle dolması bu değişimi doğrulamaktadır. Türkiye’deki seçmenler, artan siyasi baskılara ve zorlu ekonomik koşullara rağmen, dünya halklarından farklı bir duruş sergileyerek siyasi bir bilinç göstermektedir. Bu, her koşulda değerli bir kazanımdır.
CHP’nin Yükselen Rolü
Bu kazanımda, son araştırmalara göre birinci parti konumuna yükselen, Özgür Özel başkanlığındaki ve siyasi yasaklı olmasına rağmen etkisini sürdüren Ekrem İmamoğlu faktörünün de bulunduğu CHP’nin payı büyüktür.
Geleceğe Bakış: CHP’nin Yeni Rotası
CHP, geçmişte de benzer rüzgârları arkasına almasına rağmen, bu potansiyeli bir türlü kalıcı bir başarıya dönüştürememişti. Partinin yakın geçmişteki ideolojik belirsizlikleri ve popülist iletişim stratejileri, seçmende umutsuzluk yaratarak iktidar yolunda sürekli tökezlemesine neden olmuştu.
Ancak, halkın refah ve demokrasi taleplerinin zirveye ulaştığı bu dönemde CHP, 31 Mart rüzgârını da arkasına alarak uzun bir aradan sonra özüne ve ideolojik çizgisine geri dönmüş görünmektedir. Mahkeme salonlarında yapılan yurt, özgürlük ve adalet savunmaları toplumda güçlü bir karşılık bulmakta ve meydanlarda seslerine yeni sesler eklenmektedir. Bu dalga giderek yükselmektedir.
Dünyanın aksine Türkiye, refah, adalet ve demokrasi talebiyle sola yöneliyor. Belki de bu sayede dünya halkları Türkiye’yi örnek alarak faşizme karşı omuz omuza verir. Ekonomide sık sık negatif ayrışan Türkiye, bu kez siyasette pozitif ayrışan taraf olabilir.
AYDIN ÖNCEL – EKONOMİST