Ortadoğu’da Yeni Ufuk: ‘Ümmetçilik’ Tartışmalarının Ötesinde Vicdan İttifakı

Siyasi Tartışmalar ve Anlama Güçlüğü

Hiçbir şeyden memnun olmayan, sürekli olarak “istemeyiz, beğenmeyiz, karşıyız” tutumunu benimsemiş kesimlerle diyalog kurmak son derece zordur. Yüz yıldır aynı söylemleri tekrarlamaları, kulaklarını yeni fikirlere kapatmalarına neden olmaktadır. “Laiklik, Cumhuriyet, Türk milleti elden gidiyor” şeklindeki gürültülü ve rahatsız edici sloganları, genellikle kendi seslerinden başka bir şey duymalarını engeller. Duysalar bile, bağnazca bağlı oldukları dogmaları sorgulamaya yanaşmazlar.

Erdoğan’ın Gündem Olan “Türk-Kürt-Arap İttifakı” Vurgusu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, PKK’nın silah bırakma töreni sonrasında yaptığı ilk açıklamalar, bazı çevrelerde ve sosyal medyada “ümmetçi” bir siyasetin yeni bir versiyonu olarak eleştirildi. Erdoğan’ın, büyük beklentilerle yapılan Kızılcahamam konuşmasında “Türk-Kürt-Arap ittifakı” vurguları dikkat çekmişti:

“Türk, Kürt, Arap eğer bir aradaysa, birse, beraberse işte o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır. Ayrıştıklarında, bölündüklerinde, uzaklaştıklarında ise mağlubiyet, hezimet, hüzün vardır. Moğol orduları acımasızca İslam beldelerini yıktı. Çünkü Türk, Kürt, Arap ayrışmıştı. Haçlılar İslam beldelerine saldırdı. Çünkü Türk, Kürt, Arap birbirinden kopmuştu. Birinci Dünya Savaş’ını kaybettik, aramıza sınırlar çizildi, duvarlar örüldü. Kudüs’ü yitirdik çünkü tefrika vardı. Ne zaman ayrıldık, kaybettik, yenildik. Ne zaman ittifak yaptık, o zaman tarihe istikamet çizdik. Bugün Gazze’de, Filistin’de tarihin en acımasız, en vahşi, en barbar soykırımı icra ediliyor. Neden? Çünkü Türk, Kürt, Arap tarih boyunca olduğu gibi bir araya gelip ittifak kuramıyor.”

Açıklamanın özüne bakıldığında, asıl vurgunun etnik farklılıkları aşan bir halklar dayanışması çağrısı olduğu görülmektedir. Erdoğan’ın sözleri, coğrafyamızın en köklü sorunlarından olan parçalanmışlığa karşı, ABD ve İsrail gibi sömürgeci güçlere karşı halkların ortak direncini oluşturma arzusunu yansıtmaktaydı.

Ortadoğu’nun Gerçekliği ve Ortak Kader Bilinci

Ortadoğu, son yirmi yılda büyük dönüşümler yaşadı. ABD’nin müdahaleleri, Arap Baharı sonrası yaşanan iç savaşlar ve en son Siyonist İsrail’in Gazze’de yürüttüğü sistematik yıkım, bu coğrafyadaki halkların kaderlerinin ne kadar iç içe geçtiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Erdoğan’ın açıklamasında altı çizilen de tam olarak bu tarihsel birliktelikti.

“Şam bizim ortak şehrimizdir. Diyarbakır bizim ortak şehrimizdir. Mardin, Musul, Kerkük, Süleymaniye, Erbil, Halep, Hatay, İstanbul, Ankara bizim ortak şehrimizdir.”

Bu sözler, Filistin halkı katledilirken Şam’da, Bağdat’ta, Kahire’de ve İstanbul’da aynı acının hissedilmesi gerektiğine yönelik güçlü bir göndermeydi. Bu mesajın “Ümmetçilik” yaftasıyla değersizleştirilmesi doğru değildir.

Eleştirilerin Ötesinde: Zulme Karşı Ortak Tavır

Anlamaya kapalı muhalif çevreler, bu açıklamaları Erdoğan’ın İslamcı geçmişine bağlayarak bunu bölgesel gerçeklikten uzak bir “ümmet fantezisi” olarak niteledi. “Gerçek niyeti ortaya çıktı” gibi söylemlerle konuyu köpürttüler. Ancak bu tavır, sadece konuşmadaki halklar arası dayanışma ruhunu anlamamakla kalmıyor, aynı zamanda Ortadoğu’daki halkların ortak acılarına da gözlerini kapatıyor.

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de sürdürdüğü vahşet, sadece Filistin halkını değil, tüm insanlık vicdanını hedef almaktadır. Bu saldırganlığa karşı durmak, artık sadece bir “Filistin davası” değildir. Gazze’de yok edilen hastaneler ve katledilen çocuklar, tüm mazlum halklara yönelik bir gözdağıdır. Erdoğan’ın açıklamaları bu çerçevede, etnik veya mezhepsel kimlikleri aşan, zulme karşı ortak bir duruş çağrısı olarak okunmalıdır.

Neden Bir Vicdan İttifakı Şart?

Bu çağrı, bir “Osmanlıcı” yayılmacılık veya “mezhepçi” bir yaklaşım olarak değil, bölge halklarının zulme karşı birlikte direnme iradesini inşa etme çabası olarak görülmelidir. Bu çağrının “ümmetçilik” başlığı altında küçümsenmesi, yalnızca siyasi bir eleştiri olmanın ötesinde, bölge halklarının ortak geleceğine karşı bir duyarsızlık anlamına gelir. Bugün Ortadoğu’nun ihtiyacı olan şey, eski kavgalar değil, yeni bir kardeşlik ufkudur. Mezhepsel, etnik ve ideolojik sınırları aşarak zulme karşı ortak bir dil oluşturacak bir vicdan ittifakı şarttır. Bu yaklaşımı küçümseyenler, tarihsel bir fırsatı kaçırmaktadır.