Türkiye Siyasetinde Yeni Denklem: AKP, MHP ve DEM İttifakının Perde Arkası

Yeni Süreç Tartışmaları: Adalet Bakanı’ndan Açıklamalar

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, gündemdeki “Terörsüz Türkiye süreci” ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Bakan Tunç, sürecin bir pazarlık olmadığını vurgulayarak, “İmralı’dan yapılan çağrıda da böyle bir pazarlığın olmadığı açıkça belli” ifadelerini kullandı. Tunç ayrıca, “10. yargı paketi ile ilgili yapılan düzenlemeler bu süreçle ilgilidir demek doğru olmaz, sürece katkı veren düzenlemeler olabilir” şeklinde konuştu. Bu açıklamalar, TBMM’nin yasama görevini PKK istemleri doğrultusunda yapacağı yönündeki endişeleri beraberinde getirdi.

Silahların Teslimi ve Af Tartışmaları

Bakan Tunç’un “… tüm silahlar yakılmalı” şeklindeki ifadesi, hukuki bir tartışmayı alevlendirdi. Hukukçulara göre, bu silahların yakılması yerine, teker teker tutanakla teslim alınması, teslim edenlerin kimliklerinin kaydedilmesi ve her bir silahın balistik muayenesinin yapılması gerekmektedir. Bu sayede, silahların hangi suçlarda kullanıldığı belgelenerek suçluların yargılanması sağlanabilir. Bakanın bu sözleri, potansiyel bir af yasasına gerek kalmadan PKK militanlarının fiili (defacto) olarak cezasız kalabileceği şeklinde yorumlandı.

İnfaz Düzenlemesi ve Siyasi Görüşmeler

Bu süreçte, cezaevlerinde bulunan beş bini aşkın PKK’li için bir infaz düzenlemesi de gündemde. Özellikle Terörle Mücadele ve İnfaz Yasası‘nda değişiklikler yapılması bekleniyor. Hasta ve yaşlı mahkûmlar için ayrı bir çalışma yürütülürken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa’nın 104. maddesinin 16. fıkrası uyarınca kişisel yetkisiyle zaman zaman mahkûmları salıverdiği biliniyor. Abdullah Öcalan’ın durumu ise belirsizliğini koruyor.

Bu gelişmeler yaşanırken, Adalet Bakanı ile görüşen DEM Partili Pervin Buldan ve Mithat Sancar‘ın “Her konu konuşuldu, ayrıntı vermeyeceğiz” şeklindeki açıklaması, sürecin şeffaflığı konusunda soru işaretleri yarattı. İddialara göre, Devlet Bahçeli’nin de PKK’nin simgesel bir silah yakma eylemi sonrası Buldan’ı arayarak teşekkür ettiği öne sürülüyor.

Uluslararası Deneyimler: IRA ve ETA Örnekleri

Türkiye’de yaşanan bu süreç, dünyadaki benzer örneklerle de karşılaştırılmaktadır. İşte iki önemli örnek:

İngiltere ve IRA Süreci

2005 yılında İngiltere-İrlanda’da IRA, silahlı mücadeleyi sonlandırdığını duyurmuş ve silahlarını bağımsız bir komisyona teslim etmiştir. Süreci Uluslararası Bağımsız Silahsızlanma Komisyonu denetlemiştir. Bu süreçte IRA militanları için genel bir af yerine, cezaların hafifletilmesi ve koşullu salıverme gibi yöntemler uygulanmıştır. IRA’nın siyasi kanadı olarak bilinen Sinn Féin partisi ise yasal zeminde siyasete devam etmiştir.

İspanya ve ETA Süreci

İspanya’da ise BASK-ETA üyeleri, silahlarını sivil toplum kuruluşları aracılığıyla teslim etmiştir. Ancak İspanyol hükümeti bu süreci bir “tiyatro” olarak nitelendirmiş ve ETA ile müzakereyi reddetmiştir. Teslim olan militanlara af çıkarılmamış, her biri bireysel olarak yargılanmıştır. ETA’nın siyasi uzantıları olan Sortu ve Bildu partileri ise demokratik siyasete katılmıştır.

DEM Parti’nin Konumu ve Siyasi İttifak Eleştirileri

Mevcut durumda DEM Parti‘nin, ABD destekli olduğu iddia edilen PKK’nın etkisiyle etnik bir siyaset yürüttüğü eleştirileri yapılıyor. 21. yüzyılda etnik milliyetçiliğin çağdışı olduğu savunulurken, DEM Parti’nin sol-sosyalist bir maske kullandığı iddia ediliyor. Partinin, ülkeyi ekonomik krize sürükleyen ve dinci-ümmetçi bir rejim kurduğu belirtilen AKP-MHP iktidarının devamı için onursuz bir işbirliğine girdiği ileri sürülüyor. Bu işbirliğinin temel amacının, Recep Tayyip Erdoğan‘ın başkanlığını sürdürmesi ve anayasanın ulusal birliği temel alan maddelerini değiştirmek olduğu vurgulanıyor. Ancak Kürt kökenli vatandaşların önemli bir bölümünün de DEM Parti yönetimini onaylamadığı belirtiliyor.

Tarihsel Savlar ve Anayasal Riskler

Siyasi tartışmaların yanı sıra, tarihsel iddialar da gündeme gelmektedir. Kanco aşireti lideri Ahmet Türk‘ün, “Kürtler, Büyük Selçukluları desteklediğinde Selçuklular, Horasan ve Anadolu’ya yayıldı. Yani Kürtler sayesinde bu coğrafyaya geldiler” şeklindeki savının tarihsel gerçeklerle uyuşmadığı, Claude Cahen ve Osman Turan gibi tarihçilerin eserlerine atıfta bulunularak belirtiliyor.

Anayasa Değişikliği Hedefleri

Attilâ İlhan’ın “Yüzde 10 hain kontenjanımız var” sözüne atıfta bulunularak, Türkiye’deki iç tehlikelere dikkat çekiliyor. Asıl hedefin Anayasa’nın 42., 66. ve 174. maddeleri olduğu iddia ediliyor. İlk üç maddenin 4. madde ile koruma altında olmasına rağmen, Başlangıç ve anılan diğer maddelerde yapılacak değişikliklerle bu korumanın işlevsiz hale getirilebileceği endişesi dile getiriliyor.

Erdoğan’ın “Türk-Kürt-Arap bir aradaysa işte o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır” sözleri, özellikle vatandaşlığı tanımlayan 66. maddeye yönelik bir adım olarak görülüyor. Bu sürecin, “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eşbaşkanı” olarak Erdoğan’ın kendi ifadeleriyle üstlendiği görevin bir parçası olduğu ve PKK’nın yerini ağır silahlı yeni bir ordu olan YPG’nin alacağı iddia ediliyor.

Çıkış Yolu: Erken Seçim ve Ulusal Birlik Çağrısı

Tüm bu gelişmelere rağmen, Türk ulusunun İstiklal Savaşı‘nda olduğu gibi bu oyunlara izin vermeyeceği vurgulanıyor. Ancak ulusun tarihsel sağduyusunun örgütlü bir liderliğe ihtiyaç duyduğu belirtiliyor. Bu noktada, kurucu parti olarak CHP‘ye büyük bir görev düştüğü ifade ediliyor. CHP’nin hata yapmadan, siyaset bilimi ustalığıyla hareket etmesi gerektiği savunuluyor.

Yazara göre mevcut gündem, TBMM’de bir komisyon aracılığıyla bu “büyük oyuna” alet olmak değil, erken seçim talep etmektir. Hedefin, kurulacak yeni bir TBMM ile Türkiye’nin bu “makus talihini” değiştirecek bir bileşime ulaşmak olduğu belirtiliyor.