Eddington İncelemesi: Ari Aster’dan Pandemi ve Paranoya Dolu Unutulmaz Bir Kara Mizah
‘Hereditary’ ve ‘Midsommar’ gibi modern korku klasiklerinin yönetmeni Ari Aster, bu kez en ürkütücü eserlerinden biriyle karşımızda: COVID-19 pandemisinin gölgesinde geçen, paranoya ve toplumsal gerilim dolu bir kara mizah olan ‘Eddington’. Film, son beş yıldır etkilerini hissettiğimiz o tuhaf dönemin kaygılarını ve absürtlüğünü cesurca ele alıyor.
Pandemi Gölgesindeki Eddington Kasabası ve Karakterleri
Film, bizi Mayıs 2020’de New Mexico’nun kurgusal kasabası Eddington’a götürüyor. Burada, kasabanın astımlı ve iyi niyetli şerifi Joe Cross (Joaquin Phoenix) ile tanışıyoruz. Joe’nun hayatı tam bir kaos içindedir. Evinde kalan ve komplo teorisyeni olan kayınvalidesi Dawn (Deirdre O’Connell) bir yanda, geçmiş travmalarıyla boğuşurken kendini mistik bir internet guru olan Vernon’a (Austin Butler) kaptıran eşi Louise (Emma Stone) diğer yandadır. Louise’nin travmasının ise kasabanın teknoloji devleri tarafından desteklenen belediye başkanı Ted Garcia (Pedro Pascal) ile bağlantılı olduğu sezdirilir.
Tüm bu kişisel sorunların üzerine bir de pandemi gerçekliği biner. Maske zorunluluğu ve sosyal mesafe kurallarından bunalan Joe, yerel seçimlerde Ted’e karşı aday olmaya karar verir. Ancak kampanyası, George Floyd’un öldürülmesiyle tetiklenen sivil huzursuzluk ve Black Lives Matter protestolarıyla daha da karmaşık bir hal alır.
Toplumsal Eleştirinin Merkezindeki Temalar
‘Eddington’, günümüz toplumunun birçok sancılı noktasını tek bir potada eritiyor. Film, izleyiciyi yorabilecek kadar çok sayıda temayı aynı anda işliyor:
- Pandemi paranoyası ve karantina psikolojisi
- Hükümete ve otoriteye karşı güvensizlik
- Çevrimiçi komplo teorilerinin yayılımı ve etkisi
- Beyaz ayrıcalığı ve sosyal adalet hareketlerinin aşırılıkları
- Büyük teknoloji şirketlerinin toplum üzerindeki kontrolü
- Gerçekliğin sosyal medya aracılığıyla çarpıtılması
Ancak Aster’ın amacı didaktik bir mesaj vermekten çok, kolektif olarak yaşanan bir kafa karışıklığının trajikomik bir portresini çizmektir. Film, absürt bir üslupla, Amerika’nın kırılgan bir mikrokozmosunu sunarak o dönemin ruhunu yakalıyor.
Joaquin Phoenix Liderliğinde Güçlü Performanslar
Filmin merkezinde, iyi niyetinin kurbanı olan ve düşüşe geçen Joe karakteri yer alıyor. Joaquin Phoenix, bu trajikomik rolde tek kelimeyle harika bir performans sergiliyor. Yönetmen Ari Aster’ın pandemi dönemine ait detayları (QAnon benzeri çıkartmalar, sosyal medya aktivizmi vb.) filme ustalıkla yerleştirmesi ve usta görüntü yönetmeni Darius Khondji’nin sinematografisi de filmin atmosferini güçlendiriyor.
Sonuç: Tartışmalı ve Kült Olmaya Aday Bir Yapım
‘Eddington’, hem aşı karşıtı komplo teorisyenlerini hem de aşırı liberal ve yanlış yönlendirilmiş aktivistleri eleştirerek her iki tarafı da rahatsız etmeyi başarıyor. Bazıları için filmin derin bir mesajdan yoksun olduğu iddia edilebilir, ancak yapımın asıl gücü bu ‘sahte hiciv’ yaklaşımında yatıyor. Dijital dünyanın bizi birleştireceği yalanını yüzümüze vuran film, zamanla bir kült klasiğe dönüşme potansiyeli taşıyor. Eksiklerine rağmen, tanıtıldığı gibi bir korku filmi olmasa da anlattığı gerçeklerle ürküten, sürükleyici ve unutulmaz bir sinema deneyimi sunuyor.