İsrail’in Süveyda Saldırısının Ardındaki Stratejik Nedenler
İsrail’in 7 Ekim 2023‘ten bu yana Gazze’ye yönelik saldırıları sürerken, son dönemde Yemen ve İran’ın ardından Suriye’yi de hedef alması bölgedeki tansiyonu tırmandırdı. Özellikle Esad Rejimi‘nin 8 Aralık 2024‘te düşmesinin ardından Şam ve Dürzilerin yoğun olarak yaşadığı Süveyda’ya düzenlenen saldırılar, birçok soruyu gündeme getirdi. İsrail’in bu hamlelerinin arkasında ne gibi planlar yatıyor? Osmanlı döneminde ‘Mecdel Sevde’ olarak bilinen Süveyda’nın hedef alınmasının özel bir anlamı var mı? Bu soruların yanıtlarını ve Türkiye’nin bölgedeki konumunu uzmanlar Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’nden Prof. Dr. Zekeriyya Kurşun ve TASAM Başkan Yardımcısı Emekli Tuğgeneral Prof. Dr. Fahri Erenel değerlendirdi.
İsrail’in vurduğu Süveyda, Suriye’nin geleceği ve toprak bütünlüğü açısından kritik bir öneme sahip. Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Ahmet El Şara‘nın da belirttiği gibi, Süveyda’nın kontrolü Suriye’nin tamamı için sembolik bir anlam taşıyor. Ancak bölgenin İsrail için farklı bir anlamı daha olabilir.
Yeni Ahit ve Tarihi Bağlantı İddiaları
Süveyda’nın eski adı olan ‘Mecdel Sevde’deki ‘Mecdel’ kelimesi İbranicede ‘kule’ anlamına gelmektedir. Bu kelime, Talmud ve Yeni Ahit‘te antik Filistin’de iki farklı yeri tanımlamak için kullanılır: Biri Ürdün Nehri yakınlarındaki Mecdel Gadar, diğeri ise Celile Denizi kıyısındaki Mecdel Nunayya. Peki, İsrail’in saldırılarının arkasında bu dini ve tarihi referanslar mı var? Prof. Dr. Zekeriyya Kurşun, konunun daha çok jeopolitik hedeflerle ilgili olduğunu vurguluyor:
“Yaşananlar çoğunlukla kehanetlerle ya da Tevrat’a dayandırılan anlatılarla açıklanıyor. Ancak bugünkü mesele, sadece Dürzilerin yaşadığı bölgelerle ilgili değil. İsrail’in bölgede ciddi bir istikrarsızlaştırma arayışı içinde olduğunu unutmamalıyız. İsrail, dikkatleri farklı noktalara çekerek Filistin’deki, özellikle Gazze üzerindeki kolonileştirme faaliyetini uluslararası baskıdan uzak bir şekilde genişletmek için kendisine yeni bir alan seçmiştir. Dolayısıyla buradaki asıl mesele, İsrail’in bölgeyi istikrarsızlaştırma amacıyla başlattığı bir harekettir.”
Prof. Dr. Kurşun, Dürzilerin tarihsel olarak bölgedeki güçlü aktörlerle işbirliği yaparak varlıklarını sürdürdüğünü, ancak Lübnan ve Süveyda’daki Dürziler arasında farklı yaklaşımlar olduğunu belirtiyor. Netanyahu’nun ‘Dürzi kardeşlerimizi savunacağız’ söyleminin bir manipülasyon olduğunu ve Türkiye’nin bu noktada diğer Müslüman ülkelerle acilen birlik olması gerektiğini ekliyor.
Bölgesel Savaş Riski ve Türkiye’ye Etkileri
İsrail’in bölgede kendisinden başka bir gücün yükselmesine izin vermeme politikası yeni değil. Esad rejiminin devrilmesiyle Türkiye’nin desteklediği ‘yeni bir Suriye’nin ortaya çıkması, İsrail’in dengeleri bozma çabasını tetiklemiş olabilir. Prof. Dr. Zekeriyya Kurşun, İsrail’in genişleme hayalinin bir komplo teorisi olmadığını, aksine silah baronlarıyla işbirliği içinde hayata geçirilmeye çalışılan bir proje olduğunu belirtiyor.
“İsrail, 1969‘dan bu yana bölgede kendisine ‘dur’ diyecek bütün güçleri kontrol ederek bu noktaya geldi. Uluslararası sistemin duyarsızlığı ve Birleşmiş Milletler’in 1967 tarihli 202 sayılı yaptırım kararını uygulamaması, İsrail’i cesaretlendirmiştir. İsrail’in, bölgede barışı ve istikrarı sağlamaya çalışan Türkiye’nin aleyhinde olabilecek bir arayış içinde olduğundan kuşku yok. Çünkü Türkiye, yeni Suriye devletinin bütünlüğünü ve bölge barışını desteklemektedir. Bu durum İsrail’in istikrarsızlaştırma çabasına ters düşmektedir.”
Netanyahu Faktörü ve Küresel Güç Dengeleri
Saldırıların zamanlaması, İsrail içinde Netanyahu‘ya yönelik artan muhalefet ve yargılanma süreciyle ilişkilendirilse de Prof. Dr. Kurşun, meselenin kişisel bir çırpınıştan öte olduğunu düşünüyor.
“Netanyahu üzerinden yapılacak okumalar birer bahanedir. Asıl mesele, siyonist aklın bölgede ve dünyada barışı ortadan kaldırmak için her şeyi yapmasıdır. Eğer uluslararası toplum İsrail’i durdurmak için bir adım atmazsa, sadece bölge değil, bütün dünya tehdit altına girer. İsrail, yeni bir dünya savaşı çıkartarak, tıpkı I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi sınırları değiştirmek ve kendisine yeni bir alan açmak istiyor. Maalesef uluslararası Yahudi sermayesi ve ABD’deki Evanjelik anlayış da buna destek veriyor.”
Esad Sonrası Suriye ve Yeni Dinamikler
TASAM Başkan Yardımcısı Emekli Tuğgeneral Prof. Dr. Fahri Erenel, Esad sonrası Suriye’nin yeni düzene hazırlıksız yakalandığını ve İsrail’in saldırılarının daha büyük bir yapbozun parçası olduğunu ifade ediyor.
“Bu süreç, İsrail’in İran’a yönelik saldırısının bir parçasıdır. Lübnan’ın gücü etkisiz hale getirilmişti, bu hamle ile İran’ın direniş ayağı da kırılmak istendi. İsrail, Şara yönetime gelse bile bombalamalara devam ederek şu mesajı verdi: ‘Bizim bilgimiz dışında hiçbir şey yapamazsın.’ Saldırının farkı, bu kez doğrudan Suriye’nin genelkurmay yönetim merkezini hedef almasıdır.”
Terör Örgütlerinin Rolü ve PKK’nın Silah Bırakması
PKK’nın silah bırakma kararı bölgede umut yaratsa da Prof. Dr. Fahri Erenel, terör sorununun çok daha karmaşık olduğuna dikkat çekiyor.
“Bölgede sadece PKK veya PYD yok. KCK yapısı altında farklı örgütler var. İdlib’in batısında HTŞ kontrolü altında 10’a yakın terör örgütü bulunuyor. Bu bölge, eskiden Lübnan’ın Beka Vadisi gibi, İslami odaklı terör örgütlerinin beslendiği bir yer haline geldi. ABD’nin Şara’yı hükümete getirerek zaman kazanmaya çalıştığını düşünüyorum. Dışişleri Bakanı’nın da ifade ettiği gibi, YPG veya SDG’de bir hareketlenme var. Bu durum, Şam rejimini daha da zora sokmayı amaçlıyor.”