Doğu Akdeniz’de Asıl Sorun: İsrail’in Saldırgan Politikaları
İsrail-Hamas savaşı, tüm dünyaya Doğu Akdeniz bölgesindeki temel sorunun bir “Filistin problemi” olmadığını açıkça göstermiştir. Asıl mesele, savaşı sürekli kışkırtan, komşularına saldıran ve Filistin halkını abluka, açlık, sürgün gibi yöntemlerle sistematik olarak yok etmeye çalışan vahşi bir “İsrail problemi”dir. Bu duruma karşı tek çözüm, İsrail’e ve onu destekleyen Batılı güçlere karşı “güçlü” bir duruş sergilemekten geçmektedir.
İdeolojik Temeller ve Tarihsel Paralellikler
İsrail’deki siyonistler, İncil ve Tevrat’ın tahrif edilmiş metinlerini birer ilahi kelam gibi uygulayarak, ellerindeki askeri gücü adeta bir terör örgütü gibi kullanmaktadır. Kendilerini “seçilmiş ırk” olarak görmeleri ve diğer insanlardan üstün oldukları iddiası, onları tüm milletlerden soyutlamaktadır.
Bu “üstün ırk” iddiası, tarihsel olarak İran kökenli bir kavram olup, Adolf Hitler tarafından Alman milletine uyarlanmıştır. Hitler, “Almanların kan emicileri” olarak nitelediği 6 milyon Yahudiyi gaz odalarında katlederken, şimdi aynı Yahudi ırkının bir bölümü, Hitler’in yöntemlerini Filistinlilere karşı uygulamaktadır.
Bölgesel Dinamikler ve Türkiye’nin Artan Rolü
Dünya, bebek ve çocukları gelecekte potansiyel Hamas militanı olacakları gerekçesiyle öldüren sapkın bir zihniyetle yüzleşmektedir. Batılı devletlerin liderlerinin birçoğu, İsrail’i kendi adlarına bölgedeki kirli işleri yürüten bir vekil olarak görmektedir. Bu nedenle, Müslümanların, özellikle de bebek, yaşlı ve kadınların katledilmesi Batı kamuoyuna sınırlı bir şekilde yansıtılmaktadır.
İsrail’in Türkiye Endişesi ve Bölgesel Piyonlar
İsrail medyası, son dönemde “Türkiye‘nin yükselen gücü” karşısındaki endişelerini sıkça dile getirmektedir. Çünkü Türkiye’nin güçlenmesinin, bölgede barış ve adaletin koruyucusu olacağını ve kendi başlarına hareket etmelerini engelleyeceğini bilmektedirler. İsrail ise sürekli olarak savaştan beslenmekte ve tek amacı Filistinlileri yok ederek kendi sınırlarını genişletmektir.
Bu sebeple, PKK’nın silah bırakma kararı İsrail’in çıkarlarına ters düşmüştür. Suriye’deki YPG’yi de silah bırakmaması için hem desteklemekte hem de kışkırtmaktadırlar. Fakat YPG, Afrin’de aldığı dersi unutarak adım adım yok oluşa sürüklenmektedir. Eğer son anda Suriye devletiyle birleşme anlaşmasını hayata geçirmezse, sonbaharda yaşayacakları bellidir.
Acil Çağrı: Suriye ile Savunma İşbirliği
İsrail’in son günlerde Suriye’ye yönelik artan saldırıları, bardağı taşıran son damla olmuştur. Bu noktada, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin açıklaması büyük önem taşımaktadır:
“Talep etmeleri durumunda Suriye’nin savunma kapasitesinin güçlendirilmesi ve terörle mücadelesine destek olmak için elimizden gelen desteği sağlarız.”
Bu açıklamanın acilen hayata geçirilmesi ve Suriye ile kapsamlı bir “Savunma İşbirliği Anlaşması” imzalanması gerekmektedir. Türkiye’nin Libya’dan Doğu Akdeniz’e uzanan askeri varlığı ve ABD’nin bölgesel meseleleri Ankara üzerinden yürütmeye başlaması, İsrail’in korkusunu artırmakta ve Türklerin varlığını iliklerine kadar hissetmelerine neden olmaktadır.
Arz-ı Mev’ud Hayali ve Caydırıcılığın Önemi
İsrail’in “Arz-ı Mev’ud” adını verdiği “Nil’den Fırat’a” uzanan topraklarda büyük bir devlet kurma hayali, iki devletli çözüme ve barışa karşı durmalarının temel sebebidir. Bu hayal uğruna herkesi bir tehdit olarak görüp saldırgan bir politika izlemektedirler. Bunu engellemenin tek yolu ise güçlü bir caydırıcılık oluşturmaktan geçmektedir. Ankara, Suriye ve Filistin konularında derhal resmi bir rol üstlenerek bu caydırıcılığı sağlamalıdır.