Maden Kanunu Değişikliği: Zeytinliklerin Çok Ötesinde Bir Tehdit
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmekte olan Maden Kanunu değişiklik tasarısı, kamuoyunda zeytinliklerle gündeme gelse de, aslında çok daha geniş kapsamlı bir doğa talanının kapılarını aralama riski taşıyor. Bu yasa, buzdağının yalnızca görünen yüzünü temsil etmektedir.
Tasarı yasalaştığı takdirde, çevre etki değerlendirmesi (ÇED) gibi kritik kurallar bypass edilerek ülkemizin ormanları, meraları, yaylaları, ovaları ve diğer tüm koruma alanları madencilik faaliyetlerine açılabilir. Bu süreç, yalnızca Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün (MAPEG) kararlarıyla ilerleyebilecek ve mevcut koruma yasaları etkisiz hale getirilecektir.
Stratejik Madenler ve Sömürge Madenciliği Riski
Bu yasal düzenleme, Türkiye’nin sahip olduğu altın, gümüş, nikel, krom gibi değerli madenlerin ve teknolojik açıdan stratejik öneme sahip nadir elementlerin, yabancı şirketler ve yerli ortakları tarafından kontrolsüz bir şekilde yağmalanmasına zemin hazırlayabilir. Kapitalist sistemin ve teknolojik gelişmelerin teşvik ettiği tüketim toplumu, bu tür düzenlemelerle ekolojik dengeyi ve iklimi geri dönülmez bir şekilde tahrip etme potansiyeline sahiptir.
“Zeytinler Taşınabilir” Tartışması ve Gerçekler
Son günlerde bir profesör tarafından ortaya atılan ve maden şirketleri için bir çıkış yolu olarak sunulan “zeytinler taşınabilir” önerisi, bilimsel çevrelerde büyük tepkiyle karşılandı. Yurtsever bilim insanları, bu tezin geçersizliğini ortaya koysa da, bu “buluş” talan yasasına bir gerekçe olarak kullanılmaya devam ediyor.
Peki, on binlerce ölmez ağacı taşımayı başardınız diyelim; o köylerin can damarı olan dereleri, vadileri, çayırları, verimli toprağını, hatta mezarlıklarını ve yüzlerce yıllık birikimle oluşmuş köy dokusunu nasıl taşıyacaksınız?
Yağmalanan Anadolu: Madenciliğin Ağır Bedeli
Maden ve kömür uğruna bugüne dek yok edilen doğal alanlar, acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Yıllar önce gökyüzünden bakıldığında uçsuz bucaksız bir cenneti andıran Anadolu, bugün madenler ve taş ocaklarıyla delik deşik edilmiş, yangınlarla tükenmiş bir coğrafyaya dönüşmüştür.
Kömür ve termik santral savunucuları “yerli ve milli elektrik” sloganını öne sürerken, şu gerçekler göz ardı ediliyor:
- Artan karbon ve zehirli gaz salınımları
- Arkeolojik değerlerle birlikte yok edilen doğa
- Kanser vakalarındaki artış ve kaybedilen canlar
- Küresel ısınma ve derinleşen iklim krizi
- Kuruyan dereler ve yerinden edilen üretici köylüler
Bu yasa uygulanırsa, gelecek nesillere doğası katledilmiş, ekolojik ve yaşamsal değerleri yok edilmiş bir ülke bırakma tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Direnişin Sesi: İkizköy’e Kulak Verin
Bu nedenle, Ankara’nın zorlu koşullarında günlerdir direnen ve seslerini duyurmak için açlık grevine başlayan sevgili İkizköylülerin çığlığına kulak vermeliyiz. Onların mücadelesi, sadece kendi köyleri için değil, tüm insanlık değerleri ve doğa içindir.
Tüm muhalefet partileri, demokratik kitle örgütleri ve meslek odaları, Anadolu’nun tarihsel direniş geleneğinden ve toprağın derinliklerinden gelen bu sese destek olmalıdır.
SERDAR KARSU
MÜHENDİS