Sana Göre Haber

Pekeke mi Pekaka mı? Türkiye’yi Kutuplaştıran Telaffuz Tartışmasının Perde Arkası

Türkiye’yi Kutuplaştıran Telaffuz Tartışması: Pekeke mi, Pekaka mı?

Türkiye’nin siyasi ve toplumsal fay hatlarından biri, çoğu zaman basit bir dilbilgisi meselesi gibi görünen konularda bile kendini gösterebiliyor. Bu tartışmalardan biri de PKK kısaltmasının nasıl telaffuz edileceği üzerine yoğunlaşıyor. Aslında bu ayrım, Türkiye’yi bölme potansiyeli taşıyan derin bir zihniyet farkına işaret ediyor: “Pekeke” diyenler ile “Pekaka” diyenler arasındaki ayrım, basit bir sesletim tercihinden çok daha fazlasını ifade ediyor.

Siyasi “Açılım” Sürecinin Arka Planı

Bu konuyu gündeme getiren son gelişmeler, Türkiye’deki mevcut siyasi “açılım” sürecinin hem iç hem de dış dinamiklerle ne kadar bağlantılı olduğunu gösteriyor. Süreç, 1 Ekim‘de Bahçeli’nin DEM Partililerle tokalaşması ve 22 Ekim‘de “Öcalan gelsin TBMM’de konuşsun” gibi şaşırtıcı bir çıkış yapmasıyla ivme kazandı. Aynı dönemde, İdlib’de Türkiye ve ABD destekli gruplar Şam’a yönelik operasyon hazırlıkları yaparken, yurt içinde ise 30 Ekim 2024‘te Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer‘e yönelik bir operasyonla yeni bir cephe açılıyordu.

Hem terör hem de yolsuzluk iddialarıyla tutuklanan Ahmet Özer, aylar sonra 14 Temmuz‘da, açılımın yeni bir gereği olarak terör suçlamasından tahliye edildi. Bu durum, bir yandan CHP’li bir siyasetçiyi terörist ilan ederken diğer yandan PKK’lılara siyaset yolunu açma çabasının çelişkisini gözler önüne serdi.

Mahkemede Yankılanan Bir Suçlama: “Pekeke Diyor!”

Ahmet Özer davasındaki en ilginç anlardan biri, tanık ifadelerinde ortaya çıktı. CHP’nin eski Muş gençlik kolları başkanı olan Erkan Çakır isimli tanık, Özer’in terör örgütü üyeliğini nasıl anladığını şu çarpıcı sözlerle anlattı:

“Bizim bölgede söyleyişte farklılık oluyor. Özer ‘Pekeke’ diyor, biz ‘Pekaka’ diyoruz. Örgüt üyeliği buradan yeterince belli oluyor.”

Bu ifade, meselenin kökenindeki derin ve acı gerçeğe işaret ediyor.

Psikolojik Savaşın Mirası: “Özel Harpçi Kafası”

Ne yazık ki bu “Pekeke” ve “Pekaka” ayrımının kaynağı, Türk devletinin geçmişteki psikolojik savaş merkezlerine dayanmaktadır. Geçmişte özel harpçiler, Kürtlerin “Pekeke” dediği gerçeğinden yola çıkarak, Türklere özgü bir fark yaratmak amacıyla “Pekaka” telaffuzunu icat etti. Böylece “Pekeke” diyenler örgütle özdeşleştirilirken, “Pekaka” diyenler “Türkiyeci” olarak kodlandı. Oysaki Türkçe dilbilgisi açısından doğru olan telaffuz “Pekeke” idi. Bu stratejiyle, örgüte “kaka” denmiş olacağı düşünülüyordu.

Bir yazar ve gazeteci olarak, Türkçeyi doğru kullanma hassasiyetimle ben de “Pekeke” diyorum. Ancak sırf bu nedenle her gün “bölücü”, “gizli örgütçü” ve “PKK’lı” gibi suçlamalarla karşılaşıyorum.

Dil Kuralları Ne Diyor?

Bu psikolojik savaşın tuzağına düşenlere ısrarla anlatılması gereken bir gerçek var: Türkçede “ka” diye bir ses yoktur, doğru ses “ke”dir. 1 Kasım 1928 tarihli 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkında Kanun”dan, Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından belirlenen ve TSE tarafından standartlaştırılan “Türk Kodlama Sistemi”ne kadar tüm resmi belgeler bu gerçeği teyit eder. TDK’nin internet sitesindeki “Ses, Harf ve Alfabe” bölümü de “K” harfinin okunuşunun “ke” olduğunu açıkça belirtir.

Sonuç olarak, dile doğru bir şekilde sahip çıkmak, ülkeyi daha iyi savunmanın temel gereklerinden biridir. Siyasi konjonktür gereği Öcalan’ı “kurucu önder” konumuna yükselttikten sonra, en milliyetçi görünenlerin bile “Pekaka” demesinin bir anlamı kalmamaktadır.

Exit mobile version