Sana Göre Haber

Suriye’de HTŞ Terörü: Türkiye’nin Politikaları İsrail’in Etkisini Nasıl Artırıyor?

Suriye’de Vahim Gelişmeler: Türkiye’nin Politikaları ve HTŞ Gerçeği

“Eserinizle övünün” sözleriyle başlayan eleştiriler, Türkiye’nin güney sınırında adeta ikinci bir Lübnan yaratıldığını iddia ediyor. Arap Baharı olarak adlandırılan ve ABD-İsrail projesi olduğu öne sürülen süreç öncesinde, güneyimizde İsrail ile doğrudan bir karşı karşıya gelme ihtimali pek akla gelmezken, bugün bu senaryolar gerçeğe dönüşmüş durumda.

Bölgesel Taşeronluk ve Colani’nin Yükselişi

İsrail için bir tehdit olarak görülen Irak’ın parçalanmasının ardından sıranın Suriye’ye geldiği ve bu süreçte Türkiye ile Katar’ın taşeron rolü üstlendiği belirtiliyor. Bu zeminde terör örgütü HTŞ, ABD, İsrail, Türkiye ve Katar’ın desteğiyle Suriye’de etkin bir güç haline geldi. Örgütün lideri ve dünyanın en tehlikeli teröristlerinden biri olarak nitelendirilen Colani, İtalyan takım elbiseleri ve rugan ayakkabılarla adeta bir imaj çalışmasıyla, “terörü bıraktığı” iddiasıyla dünya kamuoyuna pazarlandı. Ancak bu vitrinin arkasında, ordunun komuta kademesinin eski IŞİD, HTŞ, El Nusra ve Türkistan İslam Partisi mensubu teröristlerden oluşturulduğu gerçeği yatıyor.

Azınlıklara Yönelik Sistematik Saldırılar Artıyor

Colani’nin Suriye’nin çok kültürlü yapısını koruma sözüne rağmen, komutasındaki cihatçı ordunun bu vaade uymayacağı öngörülüyordu. Nitekim Colani‘nin ordusu, aylardır Lazkiye, Tartus ve Banyas gibi bölgelerde Alevilere yönelik sistematik katliamlar gerçekleştiriyor. Birkaç göstermelik tutuklama dışında ciddi bir adım atılmazken, bu duruma en büyük neden olarak Alevilerin silahsız ve uluslararası destekten yoksun olması gösteriliyor. Kendisine kefil olduğu iddia edilen Türkiye‘nin ise İdlib, Halep ve Hama’daki sivil halka yönelik Esad rejimi saldırılarına gösterdiği tepkiyi bu katliamlar karşısında göstermeyerek sessiz kalması eleştiriliyor.

Alevilerden Sonra Hedef Dürziler

Hızını alamayan HTŞ ordusu, bu kez yıllardır Suriye’de tarafsız kalarak kendi bölgelerinde yaşayan ve Esad rejimiyle mesafeli olsalar da iç isyana katılmayan Dürzilere yöneldi. Colani‘nin, Bakü’de Netanyahu ile görüştükten sonra “Şimdi tam zamanı” diyerek ordusunu Süveyda‘ya gönderdiği iddia ediliyor. Bahane olarak yerel Bedevi aşiretleri ile Dürziler arasındaki küçük çatışmaları bastırmak gösterilse de, operasyonların tek taraflı olarak Dürzileri hedef alması dikkat çekiyor. Hastanelerde bile katliam yapıldığı, yaşlıların ve din adamlarının kutsal saydıkları sakal ve bıyıklarının yolunduğu belirtiliyor.

Geçmişte II. Abdülhamit’in “Tashih-i Akaid” projesinin Suriye Alevileri üzerinde denenip başarısız olduğu hatırlatılarak, benzer bir projenin bu kez HTŞ tarafından Dürziler üzerinde denendiği öne sürülüyor.

Jeopolitik Sonuçlar ve İsrail Faktörü

Bir yanda bu olaylar yaşanırken, YPG‘nin de durumu fırsat bilerek yeniden güç kazanmaya çalıştığına dikkat çekiliyor. Türkiye’deki bazı çevrelerin, İsrail‘in Dürzilere desteğini eleştirmesi, ancak geçmişte Hizbullah lideri Nasrallah İsrail tarafından öldürüldüğünde sevinç gösterileri yapması çelişkisine vurgu yapılıyor. Yazıya göre, bir azınlık grup katliamla yüzleştiğinde, kendisini koruyan gücün siciline bakmaksızın çaresizce o desteği kabul eder. Bu durumun, yayılmacı politikaları için bahane arayan İsrail gibi devletler için bir nimet olduğu ifade ediliyor.

Sonuç olarak, “Suriye bizden sorulur” gibi söylemlerin yetersiz kaldığı, Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamanın yolunun terörden arındırılmış düzenli bir ordu ve işleyen bir demokrasiden geçtiği belirtiliyor. Azınlıkları belirli bir yaşam tarzına zorlamanın, sadece İsrail‘in müdahalelerine zemin hazırlayacağı uyarısı yapılıyor. Halifelik ve Osmanlıcılık gibi hayallerin yeni belalar getirmemesi gerektiği vurgulanıyor.

Exit mobile version