Ortadoğu’da Değişmeyen Misyon: Maşalar Farklı, Hedef Aynı
Ortadoğu coğrafyasını istikrarsızlaştıran vahşi batı ve yerli işbirlikçilerinin kullandığı aparatların ismi değişse de, üstlendikleri görev ve misyonları asla değişmiyor. Bu çarpık düzenin aktörleri ve maşa olarak kullandıkları Gazze kasabı, Lübnan ve İran’ın ardından şimdi de Suriye’yi hedef alıyor veya aldırılıyor.
Küllerinden yeniden doğma mücadelesi veren Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozma görevini üstlenenler, bu kez Dürzi aparatını devreye sokuyor. Batı’nın dillerinden düşürmediği “insan hakları” söylemleri, Suriyeliler için acımasız bir ikiyüzlülükten başka bir anlam taşımadı. Katil Esed rejimi, ABD, Rusya ve İran’ın desteğiyle sivilleri katlederken, Batı ve yerli uzantıları kendi çıkarlarına göre pozisyon almaktan çekinmedi.
Küresel Güçlerin Vekalet Savaşı ve Türkiye’nin Duruşu
O günlerden bugüne Türkiye Cumhuriyeti Devleti, mazlumlar için adeta bir sığınak oldu. Dik duruşuyla, tek başına taşınması imkansız olan bu ağır yükün altından devlet-millet kaynaşması sayesinde başarıyla kalktı. Suriye meselesinin çözülmesini istemeyen küresel güçler, kurdukları vekâlet savaşı stüdyolarında kirli hesaplarını sürdürüyor. Suriye halkı ise bir yanda zalim İsrail’in bombardımanları altında açlık ve sefaletle boğuşurken, diğer yanda devletine sahip çıkma mücadelesi veriyor.
Devlet Başkanı Şara’nın halkına ve dünyaya seslenişindeki ifadeler, milletine olan güvenini ve kararlılığını açıkça ortaya koyuyor. Ağır bedeller ödenerek elde edilen barış ortamının korunması için destek talep ederken, birlik ve beraberlik vurgusu yapıyor.
DEAŞ’tan Dürzilere: İsrail’in “Böl ve Yönet” Stratejisi
Vahşi batı, terör örgütü DEAŞ’ı İslam ile özdeşleştirerek İsrail’in bölgedeki kirli emellerine hizmet etti. Bugün ise aynı senaryo, farklı aktörlerle sahneleniyor. Dürzi milliyetçiler, İsrail’in güdümünde Suriye’nin parçalanmasına alet edilerek ülkenin güneyini kısa sürede bir cehennem alanına çevirdi.
İsrail ve destekçileri, bölgedeki her türlü etnik ve mezhepsel gerilimi körükleyerek klasik “böl-yönet” politikasını uygulamaya devam ediyor. Dün DEAŞ’ı besleyenler, bugün Dürzi gruplara destek vererek masum insanların katledilmesine göz yumuyor ve aba altından sopa göstermekten geri durmuyor.
Türkiye’ye Yönelik Tehditler ve Milli Duruş
Amerikan aparatı PKK ise ülkemizin güney sınırlarında ağır silahlarla donatılmış bir ordu gibi konuşlanarak pusuda bekliyor. Bu durum, asıl hedefin güney sınırımız üzerinden Türkiye olduğunu açıkça göstermektedir. Devletimiz, sınırlarımızdaki terör yuvalarını yoğun bir mücadeleyle yok ettikten sonra örgütün silah bırakmasını sağlamış ve bu süreç ağır aksak da olsa ilerlemektedir.
15 yıl süren Suriye iç savaşında milyonlarca insan yerinden edildi, yüz binlerce masum hayatını kaybetti. Batı’nın kan emici yöneticileri, yerli aparatlar sayesinde hedeflerine ulaşırken, şimdi de bu kanlı filmin son sahnesini çekmek istiyorlar. Elbette devletimiz bu haydutlara hak ettikleri dersi verecektir. Ancak, ülke içindeki aparatların yalan pazarıyla kitleleri zehirlemeye devam edeceği unutulmamalıdır.
Fakat artık çok geç, çünkü Türkiye eski Türkiye değil. Türkiye Yüzyılı‘nda ülkemiz, bir demir bilye olduğunu dosta da düşmana da gösterecek, mazlumların gurur kaynağı olacaktır.