ABD’nin Suriye Politikası: CIA’nın 70 Yıllık Senaryosu Tekrar mı Ediliyor?

ABD ve Avrupa Emperyalizmi: Bütünlük ve Parçalanma

Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack tarafından benimsenen strateji, geleneksel Amerikan dış politikasının ve özellikle CIA‘nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında uygulamaya koyduğu darbe ve suikast temelli bölgesel vizyonla önemli ölçüde örtüşmektedir. ABD’nin emperyal yaklaşımı ile Avrupa’nınki arasındaki temel fark, birinin bütünlüğü savunurken diğerinin parçalanmaya dayanmasıdır. ABD’nin federalizm temelinde siyasi ve kültürel çoğulculuğa vurgu yaparak birliği savunması, en belirgin özelliğidir.

Buna karşılık, Avrupa sömürgeciliği böl, parçala ve yönet anlayışına dayanır. Bu durumun en net örneği Suriye’dir. Fransız işgali altındaki Suriye, 1922 yılında Dağlık Dürzi Devleti, Alevi Devleti, Şam Devleti ve Halep Devleti olarak dörde bölünmüştü. Lübnan’ı da eklediğimizde, Suriye’nin aslında beş ayrı devlete ayrıldığı görülür.

CIA’nın Ortadoğu’yu Şekillendiren Tarihsel Hamleleri

II. Dünya Savaşı’ndan galip çıkan ABD, Ortadoğu’yu Avrupa’nın etkisinden alarak kendi kolonyalist anlayışıyla yeniden tasarladı. CIA’nın kurucu isimlerinden Miles Axe Copeland Jr. (1916–1991) önderliğindeki ekipler, bölgedeki iktidarları ve sınırları darbelerle değiştirdi. Bu yeni hegemonya döneminin en bilinen olayları arasında Suriye (1949), İran (1953), Irak (1963), Mısır (1952) ve Türkiye (1960) darbeleri yer almaktadır.

Miles Copeland ve ‘Devletler Oyunu’

Copeland, 1969 tarihli “The Game of Nations: The Amorality of Power Politics” adlı kitabında, bu darbe ve suikastları açıkça savunmuştur. Hatta 1986’da Rolling Stone dergisine verdiği bir röportajda, ABD’nin yeterince suikast ve darbe yapmamasından şikayet etmiştir.

1949 Suriye Darbesi: Tarihi Bir Prova

CIA’nın kuruluşundan sonraki ilk darbe operasyonu, 1949’da Suriye’de gerçekleştirildi. ABD, ilk adım olarak parçalanmış Suriye’yi birleştirdi. Darbeci Hüsnü Zaim liderliğindeki yönetimden temel talepleri ise 1948’de kurulan İsrail ile ateşkes imzalanması ve diplomatik ilişkilerin başlatılmasıydı. Bu talepler yerine getirilip petrol anlaşması da imzalanınca halktan büyük bir tepki geldi ve Zaim birkaç ay içinde devrilerek idam edildi.

Günümüz Stratejisi: Tarih Tekerrür mü Ediyor?

ABD’nin bugünkü Suriye stratejisi, CIA’nın 1949’da uygulamaya koyduğu senaryonun adeta bir kopyasıdır. Washington yönetimi, yine parçalanmış bir Suriye yerine birleşik bir Suriye arzu ediyor ve Şam yönetimine 1949’daki gibi İsrail’i tanıma şartını koşuyor. Sayın Barrack’ın “Bütün yollar Şam’a çıkar” açıklaması ve Dürzi provokasyonu sırasında ‘Birleşik Suriye’ vurgusu yapması bu durumu doğrular niteliktedir.

Ancak temel sorun, ABD’nin devam eden İsrail saplantısıdır. Suriye’ye 76 yıl önce dayatılan “İsrail’e boyun eğ” politikası başarısız olmuştu. Şimdi aynı taktik, Ahmed Eş-Şara yönetimine ve bölge ülkelerine dayatılmakta, ülkelerin ‘birlik ve bütünlüğü’ karşılığında İsrail’e tam bir teslimiyet beklenmektedir.

Adorno’nun dediği gibi: “Yanlış hayat doğru yaşanmaz…”

Sonuç olarak, mevcut gidişat Amerikan yönetiminin tarihsel hatalarını tekrarlayacağını göstermektedir. Sayın Barrack’ın Dürzi krizinde İsrail’i eleştirmekten kaçınması, bu politikanın değişmeyeceğine işaret ediyor. Atalarımızın da dediği gibi: “Can çıkmadan huy çıkmaz.” ABD’nin bölgeyi değiştirmeye çalışmak yerine kendi İsrail politikasını gözden geçirmesi daha doğru bir yol olacaktır.