Bir Neslin Gözünden Kemalizm Eleştirisi: Neden Bir ‘Hapishane’ Olarak Görülüyor?

Bir İdeolojik Bombardıman Olarak Çocukluk

Yazar, Z kuşağının aşina olmadığı ancak ebeveynlerinin deneyimlediği bir süreci anlatarak söze başlıyor. İlkokul çağından itibaren, adeta Siyonist soykırımcı terör örgütü İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına benzer bir yoğunlukta, lise bitene dek süren bir Kemalizm bombardımanına maruz kaldıklarını ifade ediyor.

Bu dönemi, her köşe başında bir Atatürk büstü, her evde bir Nutuk ve her yürekte “vatan bölünmez” sloganıyla şekillenen, George Orwell’in “1984” romanının adeta “Türkiye özel baskısı” gibi bir atmosferde yaşadıklarını belirtiyor.

Kemalist Eğitim Sistemi ve Misyoner Öğretmenler

Özellikle kadın öğretmenlerin birer “Kemalist rahibe” gibi misyonerlik yaptığını vurgulayan yazar, “vatan sevgisi” adı altında içeriği belirsiz bir Kemalizm paketinin sunulduğunu iddia ediyor. Bu paketin, dönemin şartlarına göre antikomünist, ırkçı veya İslamofobik gibi farklı içeriklerle doldurulabilen bir joker olduğunu savunuyor.

Her sabah Andımız ile başlayan ve gün boyu süren Kemalist telkinleri, Vatikan’ın bile aşırı bulacağı bir ayine benzetiyor. Öğretmenlerin misyonerlik faaliyetlerini, Rahibe Teresa’nın çabalarını gölgede bırakacak düzeyde olduğunu dile getiriyor.

Tek Adam Vizyonu ve Toplumsal Mühendislik

Kurtuluş Savaşı sonrası dönemin “ben bilirim” moduna geçtiğini, muhalif seslere yer verilmediğini ve tek adam, tek vizyon anlayışıyla tepeden inme devrimlerin uygulandığını anlatıyor. “Halk anlamaz, biz yaparız, onlar uyar!” mantığının ülkeyi bir torna atölyesine çevirdiğini söylüyor. Farklı bir görüş belirtenlere ise şu şekilde karşılık verildiğini aktarıyor:

“Bu ülkeye Komünizm lazımsa onu da biz getiririz sana ne ulan Anadolu Öküzü”

Şapka ve harf devrimleri gibi adımlarla toplumun Batılılaştırılmaya çalışılırken, bugünkü toplumsal kutuplaşmaların temellerinin o günlerde atıldığını iddia ediyor.

Atatürk ve Kemalizm Ayrımı

Yazar, Kemalizm’in Atatürk ile doğduğunu ancak zamanla ondan bağımsızlaşarak kendi başına buyruk bir “canavara” dönüştüğünü öne sürüyor. Bu ideolojinin, seçkin ve jakoben bir zümrenin elinde halkı hizaya getirmek için kullanılan bir sopaya dönüştüğünü, “Vatanı biz kurtardık, siz de bizim gibi düşünün” dayatmasının ülkeyi birleştirmek yerine böldüğünü savunuyor.

Kişisel Uyanış: Truman Show Setinden Çıkış

Asıl derdinin vatanın birliği ve kardeşliği olduğunu, ancak Kemalizm’in demode gözlükleriyle bunun görülemeyeceğini belirtiyor. Kendi çocukluğunda Atatürk’ü eleştirenlere öfkelendiğini, fakat ortaokul yıllarında bu ideolojik duvarların çatırdamaya başladığını ifade ediyor. Yaşadığı dünyayı bir “Truman Show” setine benzeterek, kandırılmışlık hissinin önce öfkeye, sonra ise akl-ı selime dönüştüğünü anlatıyor.

Z Kuşağına Çağrı: Hapishanenin Duvarlarını Yıkın

Yazar, bin yıllık çınar olarak betimlediği ülkenin köklerinin ve gövdesinin baltalandığını ancak yeniden filizlendiğini belirtiyor. Z kuşağının şanslı olduğunu, çünkü kendilerinin maruz kaldığı yoğun ideolojik telkinlerden geçmediklerini, onlara sadece “Kemalizm hapishanesi”nin kaldığını söylüyor.

Sözlerini Z kuşağına bir çağrıyla bitiriyor: “Şimdi sıra sende; o hapishanenin duvarlarını yıkmak sana kaldı. Yeter ki sen de bir gün o Truman Show setinden çık, şu Kemalizm perdesini arala. Göreceksin, memleketin havası bir başka güzel!”