Çocuk Yetiştirmede Altın Kural: Zekâyı Değil, Çalışkanlığı Takdir Edin

Çocukları Övme Sanatı: Zekâ mı, Çaba mı?

Çocuklarımızı yetiştirirken onları nasıl takdir etmeliyiz? Zekâlarını mı, yoksa gösterdikleri çabayı ve çalışkanlıklarını mı? Toplum olarak uzun süre zekâyı övme eğiliminde olduk, çünkü çalışkanlığın yaygın, zekânın ise nadir bir özellik olduğuna inandık. Geçmişte, “Benim oğlum çok zeki, dersi bir kez dinlemesi yeterli, kitaba bakmasına gerek kalmaz” gibi övünç cümlelerini sıkça duyardık. Ancak günümüz pedagojik yaklaşımları bu düşünceyi sorguluyor.

Artık çocukların sadece zekâsını övmenin gelişimleri için yeterince işlevsel olmadığı anlaşılmıştır. Bir çocuğu zeki olduğu için övdüğümüzde, ona gelişmesi için somut bir yol göstermiş olmayız. Bu durum, çocuğu satranç veya zekâ oyunları gibi aktivitelere yönlendirse de bu, zekâda somut bir artış sağlamaz ve hatta zekânın kurnazlığa dönüşme riskini taşır. Buna karşılık, çocuğun çalışkanlığını takdir etmek, onu daha fazla çaba göstermeye ve üretken olmaya teşvik eder. Dolayısıyla, çocuklarımıza “zekisin” mesajı yerine “çalışkansın” mesajını vermek çok daha yapıcı bir yaklaşımdır.

Sözün Gücü: Kırk Kere Söylenen Gerçek Olur

Halk arasında yaygın olan “bir şeyi kırk kere söylersen olur” inancı, bu durumda anlam kazanır. Bir çocuğa sürekli zeki olduğunu söylemek onu daha zeki yapmaz, fakat sürekli çalışkan olduğunu vurgulamak onu daha çalışkan bir birey haline getirebilir.

Atatürk’ün Tarihi Öngörüsü: Zeki Değil, Çalışkan Öğrenci

Ulu Önder Atatürk’ün bu konudaki öngörüsü oldukça anlamlıdır. Anlatılan bir anıya göre, Atatürk Orman Çiftliği’nde gezerken okuldan kaçan Gazi Eğitim Enstitüsü öğrencisi iki gençle karşılaşır. Atatürk, gençlerin isimlerini ve sınıflarını öğrendikten sonra ertesi gün okullarını ziyaret eder.

Öğrencilerden birini tahtaya kaldırarak Büyük Taarruz’u anlatmasını ister. Genç, konuyu ne kadar iyi anlatırsa anlatsın, bu savaşı planlayan ve yöneten kişinin karşısında eksik kalacağını bilir. Bunun üzerine büyük bir özgüven ve “medeni cesaret” göstererek şöyle der:

“Paşam, siz gittikten sonra ben arkadaşlarıma Büyük Taarruz’u anlatabilirim. Ancak bu savaşı kazanan kahraman olarak siz aramızdayken, bu anı sizden dinlemek bizler için unutulmaz bir hatıra olur.”

Bu zeki ve girişken tavır karşısında Atatürk, gencin üstünlüğünü kabul ederek ona “Çok zekisin” der ve ardından o tarihi sözünü ekler: “Ama bana zeki değil, çalışkan öğrenci lazım.” Bu söz, Atatürk’ün eğitime ve geleceğe bıraktığı en önemli miraslardan biridir.

Başarının Üç Temel Taşı: Zekâ, Çalışma ve Dürüstlük

Gerçek ve kalıcı başarı için bir liderin üç temel özelliğe sahip olması gerektiğine inanıyorum:

  • Zekâ
  • Çalışkanlık
  • Dürüstlük

Tarihteki bazı diktatörler veya suç örgütü liderleri şüphesiz çok zeki ve çalışkan insanlardı, fakat dürüstlükten yoksundular. Bu eksiklik, onların başarılarını yıkıcı hale getirmiştir.

Mustafa Kemal Paşa ve Dürüstlük Testi

Mustafa Kemal Paşa’nın dürüstlüğünü gösteren bir olay şöyledir: Güneydoğu Anadolu’da görev yaparken bir Alman mareşal kendisine bir çekmece dolusu altın gönderir. Mustafa Kemal, bu altını belgeleyerek ordu envanterine kaydetmek ister. Ancak Alman mareşal, belgeye gerek olmadığını ileterek bunun bir rüşvet olduğunu ima eder. Mustafa Kemal Paşa, yaverlerine net bir emir verir: “Gidip o Alman mareşalden o belgeyi alıp geleceksiniz.” Yaverler, belgeyle döndüklerinde mareşal ertesi gün altınları geri istemiş ve olayın rüşvet olduğu kanıtlanmıştır.

Çocuklarımıza Bırakacağımız En Değerli Miras

Sonuç olarak, çocuklarımıza bırakabileceğimiz en büyük miras çalışkanlık ve dürüstlüktür. Zekâyı miras bırakamayız; çünkü zekânın bir kısmı genetik, bir kısmı ise yaşam deneyimleriyle şekillenir. Ancak çocuklar bizi model alarak çalışkan ve dürüst olmayı öğrenirler. Çok zeki olmayan bir birey bile çalışkanlığı sayesinde birçok engeli aşabilir. Bu nedenle, çocuklarımızın zekâsını değil, çabalarını ve çalışkanlıklarını övmeliyiz.