Sana Göre Haber

Gelenek Adı Altındaki Şiddet: Kadın Sünnetinin Küresel Boyutu ve Yıkıcı Sonuçları

Afrika, Asya ve Ortadoğu’da yüzyıllardır devam eden ve “kadın sünneti” olarak bilinen uygulama, milyonlarca kadının beden bütünlüğünü zorla ihlal etmiştir. Bu zararlı gelenek, çoğu zaman inanç, toplumsal normlar veya geleneklere bağlılık gibi gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.

Gelenek ve Baskı Kıskacında Kadın Bedeni

Kadın hakları araştırmacısı yazar Tülin Uygur‘a göre, bu uygulamanın temelinde erkeğin kadının cinselliği üzerindeki kontrol arayışı ve kadını ikincil bir varlık olarak görmesi yatmaktadır. Bu köklü gelenek, “kadın sünneti kuşağı” olarak adlandırılan geniş bir coğrafyada, çok tanrılı inançlardan tek tanrılı dinlere kadar pek çok toplumda varlığını sürdürmektedir.

Uygulamanın Savunucuları ve Toplumsal Dışlanma

Kadın sünnetini savunanlar, bu işlemin kadının bekâretini koruduğunu, geleneklere sadakatini ispatladığını ve toplumsal değerini artırdığını iddia etmektedir. Bu ağır baskı altında, sünnet edilmemiş kadınlar ise kendi toplulukları tarafından dışlanmakta, “pis” veya “evlenilmez” olarak damgalanmaktadır. Örneğin, Kenya’da bir kabileden diğerine geçen kadının yeni topluluğun geleneğine uyması beklenirken, Somali’de başlık parası ödemesi kadının sünnet edilmesi şartına bağlanabilmektedir.

Batı ülkeleri ise bu sorunla 1980’lerde savaş ve ekonomik krizler sonrası başlayan göç dalgalarıyla yüzleşmiştir. Somali, Mısır, Etiyopya gibi ülkelerden gelen kadınların hastanelere başvurduğunda zorla sünnet edildikleri ortaya çıkmıştır.

Bedensel ve Zihinsel Yıkım: Sünnetin Ağır Faturası

Kadın sünneti, yalnızca fiziksel bir saldırı olmakla kalmayıp, aynı zamanda enfeksiyon, doğum zorlukları, cinsel ilişkide şiddetli ağrı, kısırlık, özgüven kaybı ve depresyon gibi çok ciddi bedensel ve psikolojik travmalara neden olmaktadır.

Araştırmacı Tülin Uygur, konuya ilişkin şu bilgileri paylaşıyor: “Sünnetli kadınların yaşadıkları fiziksel ve psikolojik travma ile kalıcı sağlık sorunları Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da belgelenmiştir. Sünnet sonrası yaşanan sorunlar arasında şunlar yer almaktadır:

  • Kan kaybına bağlı şok
  • Tetanos, hepatit ve HIV gibi bulaşıcı hastalıklar
  • İdrar yolları sorunları ve kronik enfeksiyonlar
  • Kist ve fistül oluşumu
  • Cinsel organda aşırı duyarlılık veya tam his kaybı

Ayrıca, her doğumdan sonra kadının cinsel organı tekrar dikilmekte, bu da kadının her doğumda yeniden sünnet edilmesi anlamına gelmektedir. Bu kadınlar sürekli bir travma, depresyon, kaygı ve korku hali içinde yaşamaktadırlar.”

Bir Mağdurun Dilinden: ‘Acıdan Bayılmışım…’

Henüz 9 yaşındayken en ağır yöntem olan “Firavun sünneti”ne maruz bırakılan Somalili bir kadın, yıllar sonra yaşadığı dehşeti İsveçli doktorların yayın organı Lakartidningen’e şu sözlerle anlatmıştır:

“Sünnet sonrası en şiddetli acıyı ilk idrarımı yaparken yaşadım. Bu, dayanılmaz bir acıydı. Bir yetişkinin buna dayanıp intihar etmemesi mümkün değildi. Çocuk aklımla o acıya nasıl dayandığımı bilmiyorum. Bana bunun küçük bir operasyonla ‘çocukluktan kadınlığa’ geçiş töreni olduğu söylendi. Acıdan bayılmışım. Uyandığımda başucumda hediyeler vardı ve bana övgülerle ‘kadın olduğumu’ söylediler. Bu onur kırıcı şiddet karşısında çaresizdim. Bunun bedenimde derin izler bırakan bir saldırı olduğunu sonradan anladım. Bedenim hep hatırladı, ben yalnızca sustum…

Uluslararası Arenada Atılan Adımlar ve Yasal Önlemler

WHO, kadın sünnetini “kadının cinsel organlarına tıbbi olmayan müdahalelerle fiziksel zarar verilmesi” olarak tanımlamaktadır. Batı’nın bu gerçekle yüzleşmesinin ardından konu uluslararası platformlara taşınmış, yasadışı ilan edilerek acil önlemler alınmış ve uygulayanlara ağır cezalar getirilmiştir.

İsveç’in Kararlı Mücadelesi ve Rakamlar

İsveç parlamentosu Riksdag, göçmen gruplar arasında gizlice sürdürülen bu uygulamayı yasaklamıştır. 1999’da yasanın kapsamı genişletilerek, İsveç’te yaşayan bir kadının yurtdışında sünnete maruz bırakılması da suç sayılmıştır. Bu suça iştirak eden veya haberi olup bildirmeyen herkes sorumlu tutulmaktadır. Buna rağmen 1982-2011 arasında 46 vaka yargıya taşınmıştır.

İsveç Sosyal Sağlık Genel Müdürlüğü verilerine göre, ülkede sünnet edilmiş yaklaşık 38 bin kadın bulunmaktadır ve 59 binden fazla kız çocuğu risk altındadır. Birleşmiş Milletler’e göre bu uygulamanın yalnızca yıllık tedavi maliyeti 1.5 milyar dolara ulaşmaktadır. Tüm caydırıcı önlemlere rağmen, bazı göçmen grupları yaz aylarında kız çocuklarını ülkelerine götürerek veya “merdiven altı” kliniklerde bu uygulamayı sürdürmektedir. Temel gerçek şudur ki; insan bedeni topluma değil, bireyin kendisine aittir ve hiçbir gerekçe bu hakkı ortadan kaldıramaz.

Exit mobile version