Sana Göre Haber

İsrail’in Süveyda Hamlesi: Ortadoğu’da Yeni Bir Stratejik Oyun mu Kuruluyor?

Ortadoğu’nun Karmaşık Dengeleri ve Süveyda Gerilimi

Ortadoğu coğrafyasında yaşanan hiçbir çatışma, basit bir sınır anlaşmazlığından ibaret değildir. Bölgedeki her savaş, müdahale ve hatta her bomba sesi, kökleri derinde olan tarihsel ve katmanlı gerilimlerin bir yansımasıdır. Son dönemde Suriye’nin Süveyda bölgesinde tırmanan olaylar da bu değişmez kuralı bir kez daha doğrulamaktadır.

İsrail’in Tarihsel Azınlık Stratejisi

İsrail’in bölgesel politikalarında, marjinalleştirilmiş gruplar aracılığıyla nüfuz alanları oluşturma eğilimi, köklü bir tarihsel desene dayanmaktadır. Geçmişte Lübnan iç savaşında Marunilerle kurulan ittifak ve Irak Kürtleri ile geliştirilen yakın ilişkiler bu stratejinin en bilinen örnekleridir. Bugün Dürziler üzerinden geliştirilen angajman, Tel Aviv’in azınlık gruplarını kullanarak merkezi yönetimlere karşı etki yaratma stratejisinin güncellenmiş bir versiyonu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bölgesel Parçalanma ve “Davud Koridoru” Hedefi

İsrail’in son yıllarda daha da belirginleşen temel hedefi, bölgede kendisine en ufak bir direniş gösteremeyecek kadar küçük devletçikler yaratmaktır. Bu küçük devletler, aynı zamanda küçük ordulara sahip, ekonomik açıdan zayıf potansiyel düşmanlar anlamına gelmektedir. Mevcut konjonktürde İsrail’in, Suriye, İran ve Türkiye gibi ülkelerin toprak bütünlüğünü hedef alarak parçalanmalarını arzuladığı, bilinen bir gerçektir.

Stratejinin Suriye’deki Yeni Aşaması

Suriye’de bugün yaşananlar, İsrail’in Fırat’a ulaşma hedefiyle kurguladığı “Davud Koridoru” projesinin bir ucunu Dürziler aracılığıyla inşa etme çabasıdır. Planın diğer ucunda ise farklı bir azınlık grubuyla yapbozun eksik parçasını tamamlama arayışında oldukları her geçen gün daha net bir şekilde görülmektedir.

İsrail, bu saldırıları Dürzileri koruma bahanesiyle meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Dürziler, İsrail dışında Lübnan ve Suriye’de de önemli bir azınlık nüfusuna sahiptir. Tel Aviv, 1950’li yıllardan bu yana kendisini bölgedeki “azınlıkların koruyucusu” olarak konumlandırmaktadır. Bu durum, Batılı güçlerin Ortadoğu’ya müdahale ederken azınlıkları koruma bahanesini kullanarak bölge ülkelerini zayıflatma ve kendi çıkarlarını dayatma döngüsünü akla getirmektedir.

Netanyahu’nun Kişisel ve Stratejik Çıkarları

ABD’nin de desteğini arkasına alarak Beyrut, Şam, Tahran ve Sana gibi başkentleri bombalama cüretini gösteren İsrail, artık bölgede politika belirleyici bir aktör olduğu yanılgısına kapılmıştır. İsrail’in öncelikli hedefi; Suriye’yi bölmek, zayıflatmak ve Dürziler, Kürtler, Aleviler gibi azınlık gruplarını merkezi yönetime karşı kışkırtmaktır.

Bu hamlelerin bir diğer önemli boyutu ise İsrail’in Gazze’deki soykırımını uluslararası gündemden düşürme ve dikkatleri başka bir yöne çekme çabasıdır. Ayrıca, yolsuzluk davalarıyla siyasi kariyeri tehlikede olan ve kendisini iktidarda tutan ultra-Ortodoks ortaklarının desteğini kaybetme riskiyle karşı karşıya olan Başbakan Binyamin Netanyahu‘nun bu adımları, kişisel siyasi bekasını güvence altına alma amacını da taşımaktadır.

Bölgesel Bir Yangının Fitili mi Ateşleniyor?

Şam’ı hedef alan füzeler, sadece askeri hedefleri değil, aynı zamanda bölgenin hassas dini, etnik ve stratejik fay hatlarını da vurmaktadır. İsrail’in Suriye’deki saldırıları, bölgede yeni bir jeopolitik denge kurma gayretinin bir parçasıdır. Bu adımlar, Suriye iç savaşının karmaşıklığı ve bölgesel güç mücadeleleri dikkate alındığında, etkileri Süveyda’nın çok ötesine taşacak tehlikeli bir sürecin başlangıcı olabilir.

Exit mobile version