Yunanistan’ın Ege Denizi’nde statükoyu değiştirmeye yönelik adımlarına karşılık Ankara, hem çevre odaklı hem de egemenlik haklarını koruyan güçlü bir yanıt hazırlığında. Atina’nın İyon ve Ege Denizi’nde ilan etmeyi planladığı iki yeni deniz parkı projesi, Türkiye tarafından yakından takip ediliyor. Türk yetkililer, söz konusu alanların statüsünün tartışmalı olduğunu belirterek, bu parkların hukuki bir geçerliliğinin olmayacağını net bir şekilde ifade etti. Özellikle Ege’deki “gri alanlar” üzerinde Yunanistan’ın fiili durum yaratma çabalarının kabul edilemeyeceğinin altı çizilirken, seyir serbestisi ve uluslararası denizcilik kurallarının korunması gerektiği vurgulandı.
Türkiye’nin Karşı Hamlesi: Yeni Deniz Parkları Yolda
Ankara kulislerinde, Türkiye’nin de çok yakında kendi deniz parklarını ilan edeceği konuşuluyor. Ege, Akdeniz, Karadeniz ve Marmara’da potansiyel koruma alanları belirlemek için kapsamlı çalışmaların başlatıldığı öğrenildi. Türkiye’nin 16 Nisan 2025’te duyurduğu ve uluslararası alanda tanınan “Deniz Mekansal Planlaması”, bu stratejik hamleler için resmi bir zemin oluşturuyor. Yetkililer, çevre koruma bahanesiyle Ege’de yeni sınırlar çizilmesine izin verilmeyeceğini, ancak uluslararası hukuka uygun ve Türkiye’nin çıkarlarını gözeten her türlü iş birliğine açık olunduğunu belirtti.
Uzman Görüşü: “Bu Bir Egemenlik Hamlesidir”
Diplomatik İlişkiler ve Politik Araştırmalar Merkezi (DİPAM) Başkanı Dr. Tolga Sakman, konunun Türkiye için sadece bir çevre düzenlemesi olmadığını, statükoyu zorlama potansiyeli taşıyan siyasi bir hamle olduğunu vurguladı. Sakman, Yunanistan’ın statüsü tartışmalı alanlarda deniz parkı ilan etmesinin, fiili durum yaratma girişimi olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
“Bu tür adımlar, çevre diplomasisi kisvesi altında egemenlik iddialarının güçlendirilmesi stratejisine dönüşebilir. Ege gibi tarihsel olarak gergin ve hukuki açıdan karmaşık bir deniz alanında, böyle adımların zamanlaması ve kapsamı tesadüf değildir. Eğer Yunanistan’ın ilan ettiği deniz parkları, seyir rotalarını daraltır ya da askeri/sivil geçiş alanlarını kısıtlarsa, Türkiye’nin seyrüsefer hakkı doğrudan etkilenebilir. Uluslararası hukuk, özellikle yarı kapalı denizlerde seyrüsefer serbestisine özel önem atfeder. Ankara’nın, Yunanistan’ın karasularını genişletme kararını savaş nedeni saymasının temelinde Ege’de seyrüsefer hakkına verdiği önem de bulunuyor.”
Dr. Sakman ayrıca, Türkiye’nin artan deniz gücü kapasitesinin, düzensiz göçmen denetimindeki başarısının ve donanmasındaki büyük gemilerin Ege’deki hareket kabiliyetinin engellenmek isteniyor olabileceğini de ekledi.
Uluslararası Deniz Hukuku ve Jeopolitik Dengeler
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS), deniz parklarının çevresel amaçlarla ilan edilmesini kabul etmekle birlikte, bu ilanların diğer kıyıdaş ülkelerin haklarını ihlal etmemesi gerektiğini şart koşuyor. Ankara, Ege’nin yarı kapalı deniz statüsünden dolayı kıyıdaş ülkeler arasında işbirliği ve ortak karar alma zorunluluğu bulunduğunu savunuyor. Bu nedenle Yunanistan’ın tek taraflı adımları hukuken tanınmıyor. Türkiye’nin “Deniz Mekansal Planlama Haritası”nı uluslararası MSPGlobal platformuna kaydettirmesi de bu tezi güçlendiren teknik bir adım olarak öne çıkıyor.
Türkiye’nin Potansiyel Deniz Parkı Alanları
Türkiye’nin ilan etmesi beklenen deniz parkları için stratejik ve biyolojik çeşitlilik açısından zengin bölgeler ön plana çıkıyor. Muhtemel alanlar şunları içeriyor:
- Gökçeada-Bozcaada çevresi
- Datça-Bozburun yarımadası
- Güllük Körfezi
- Kaş-Kekova açıkları
- Mersin Körfezi
Planlamanın sadece Ege ve Doğu Akdeniz ile sınırlı kalmayacağı, Karadeniz kıyıları ve özellikle İstanbul Boğazı’nın çıkış noktalarında da çevresel koruma alanlarının gündeme gelebileceği belirtiliyor.
Yeni Rekabet Alanı: Yeşil Jeopolitika
Uzmanlar, çevre, sağlık ve su gibi konuların artık sert diplomatik baskı araçlarına dönüştüğünü belirtiyor. “Yeşil jeopolitika” olarak adlandırılan bu yeni strateji, doğrudan askeri müdahale yerine çevre hassasiyeti üzerinden egemenlik alanlarını genişletmeyi hedefliyor. Türkiye’nin bu yeni dönemde sadece karşı hamlelerle değil, proaktif çevre politikalarıyla da oyunda kalması gerektiği vurgulanıyor.