Atlantik Dünyasının Krizi ve Değişen Güç Dengeleri
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) öncülüğündeki Atlantik dünyası, derin bir krizle karşı karşıya. Küresel Güney karşısında yaşanan askeri ve ekonomik zorluklar, Batı’nın hegemonik ideolojisini daha da saldırgan bir hale getiriyor. Batı, Rusya ve Çin’e karşı vekil güçler aracılığıyla yürüttüğü hibrit savaşta arzu ettiği sonuçları elde edememenin getirdiği hüsranı, Gazze başta olmak üzere Müslüman coğrafyalarda sürdürdüğü soykırım ve katliamlarla telafi etmeye çalışıyor.
Üretim ekonomisinde Batı dışı dünyanın gerisinde kalan ve dolar basımına dayalı bir ekonomi modeli benimseyen Batı, üretmeden tüketime dayalı bu sistemin yol açtığı iktisadi krizle boğuşuyor. Bu durum, Batılı kolonyal medeniyetin sonunu hazırlıyor.
Çin’in Yükselişi: Ekonomik ve Teknolojik Üstünlük
Çin’in ekonomik ve teknolojik alandaki yükselişi, küresel dengeleri altüst ediyor. İki süper güç arasındaki farkı ortaya koyan bazı veriler şunlardır:
- İmalat Sektörü: Çin’in imalat sanayisi, döviz kuru bazında ABD’nin neredeyse iki katı büyüklüğündedir. Satın alma gücü paritesine göre ise bu fark üç katına çıkmaktadır.
- Bilimsel Çıktı: En iyi akademik makaleler, patentler ve inovasyon gibi kriterlerde Çin, bilimsel ve teknolojik üretimde ABD’yi geride bırakmaktadır.
- İnsan Kaynağı: Çin’in insan kaynağı potansiyeli ve eğitim gücü, ABD’den 8 kat daha fazladır. Özellikle STEM (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanlarında Çin, Batı’ya kıyasla çok daha fazla mezun yetiştiren devasa bir güç konumundadır.
Türkiye’nin Stratejik Konumu ve Yeni Savunma Doktrini
Çin ve Rusya’nın askeri alanda ABD liderliğindeki Batı’yı geride bırakması, küresel denklemi yeniden şekillendiriyor. Bu duruma Türkiye’nin Batı karşısındaki stratejik, jeokültürel ve son dönemde askeri teknolojideki göreceli üstünlükleri de eklenince, Atlantik ittifakının zor durumu daha da belirginleşiyor.
Batı, son beş asırdır dünyanın tek hegemon gücüydü ve bu konumunu korumak için çok kutupluluğa şiddetle direniyor. Küresel statükolarını sürdürmek adına Gazze’deki soykırımda görüldüğü gibi her türlü vahşeti meşru sayıyorlar. Rusya ve Çin’e doğrudan güç yetiremeyen Batı, İsrail gibi taşeronlar aracılığıyla İslam dünyasına karşı kirli bir strateji izleyerek bölgeyi istikrarsızlaştırmayı ve kendi saflarına çekmeyi hedefliyor.
Pasif Caydırıcılıktan Pro-Aktif Güce
Ancak bu planların önündeki en büyük engel, İslam dünyasının çelik çekirdeği olarak görülen Türkiye’nin kararlı duruşudur. Batı, artık bileğini bükemediği Türkiye’ye karşı geçici bir ‘modus vivendi’ (geçici uzlaşma) stratejisi izlemek zorunda kalıyor. Fakat bu ‘deterrent’ (yumuşama) politikası bir aldatmaca olmamalıdır; zira Batı, Türkiye’nin zayıflayacağı ilk anı kollamaktadır.
Ancak Türkiye artık eski Türkiye değil. Batı ve Siyonist taşeronları, bölgede istedikleri gibi hareket edemiyor. Gazze’de kendi sonlarını hazırlarken, Suriye’deki provokasyonları da başarısız oldu. Türkiye, savunma pozisyonunu terk ederek önce pasif caydırıcılıktan reaktif (olaylara göre hareket eden) caydırıcılığa, şimdi ise tamamen aktif ve pro-aktif caydırıcılık dönemine geçiş yapıyor. Bu, Türkiye’nin artık olayları bekleyen değil, olayları şekillendiren bir güç olduğunun ilanıdır.