Popüler Diyetlerin Yükselişi ve Göz Ardı Edilen Gerçekler
Son yıllarda beslenme alışkanlıklarımızda dikkat çekici bir değişim yaşanıyor. Sosyal medya akışlarımız, sürekli olarak protein barları ve bol etli tabaklarla dolup taşıyor. Keto, paleo ve carnivore gibi karbonhidratı kısıtlayan, proteini ise ön plana çıkaran diyetler giderek daha popüler hale geliyor. Bu diyetler, sadece kilo verdirmekle kalmıyor; “insülini dengeler”, “beyin sisini ortadan kaldırır”, “yaşlanmayı geciktirir” gibi iddialı vaatlerle sunuluyor.
Ancak bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: Gerçekten sağlıklı bir yaşam için bu denli yoğun et tüketimi ne kadar doğru? Proteinlerin faydalarını sürekli överken, olası zararlarından hiç bahsetmemek ne kadar dürüstçe?
Sağlık Verileri Alarm Veriyor: Hastalıklar Neden Artıyor?
Türkiye’deki güncel sağlık verileri, bu beslenme trendiyle çelişen bir tablo çiziyor:
- 2024 yılında Türkiye’de 223 bin kişiye yeni kanser tanısı konuldu ve aynı yıl 130 bin kişi kanser nedeniyle hayatını kaybetti.
- Kalp ve damar hastalıkları, ülkemizdeki toplam ölümlerin %36’sından sorumlu ve bu ölümlerin çoğu iskemik kalp hastalığı (kalp krizi) kaynaklı.
- Obezite oranı %65’i aşmış durumda. İlginç bir şekilde, tam da bu dönemde karbonhidratı kesip proteine yönelenlerin sayısı da hızla artıyor.
Sağlığımıza olan takıntımız artarken, genel sağlık verilerimiz ne yazık ki kötüleşiyor.
Et ve Protein Tüketimi Ne Zaman Riskli Hale Gelir?
Et tüketimi doğal bir beslenme parçasıdır; ancak sorun, tüketilen miktar ve türde ortaya çıkmaktadır. Kırmızı et, demir ve B12 vitamini açısından zengin olsa da, aşırı ve yağlı tüketildiğinde LDL (kötü) kolesterol ve vücuttaki iltihaplanma seviyelerini artırabilir. Doymuş yağ ağırlıklı bir beslenme modelinin, özellikle genetik yatkınlığı olan bireylerde kalp hastalığı riskini artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Peki biz ne yapıyoruz? Kilo vermek adına insülini baskılıyor, sebzeyi azaltıp eti artırıyoruz. Şekerden kaçarken lif, antioksidan ve vitaminlerden de mahrum kalıyoruz. Artık meyve yemekten bile çekinir hale geldik.
İnsülini Baskılarken Ömrü Kısaltmak
Evet, insülin direnci önemli bir halk sağlığı sorunudur. Ancak çözüm, yalnızca insülini “baskılamak” olmamalıdır. İnsan vücudu bir denge mekanizmasıdır. Yalnızca kan şekerine odaklanırken kalbi, damarları ve hücresel yaşlanmayı göz ardı etmek, bütünsel sağlık yerine parçaları kurtarmaya çalışmaktır. Unutulmamalıdır ki, zayıflamak her zaman sağlıklı olmakla eş anlamlı değildir. Kısa vadede elde edilen kilo kaybı, uzun vadede ciddi bir sağlık kaybına dönüşebilir.
Çözüm: Dengeli ve Sürdürülebilir Beslenme
Peki ne yapmalı? Sağlıklı bir yaşam için izlenmesi gereken adımlar şunlardır:
- Bitkisel Proteinleri Artırın: Baklagiller, fındık, yoğurt ve yumurta gibi bitkisel ve hayvansal protein kaynaklarını diyetinize daha fazla dahil edin.
- Lifli Gıdalara Önem Verin: Lifli besinler, bağırsak sağlığını desteklemek ve kan şekerini dengelemek için en etkili yöntemlerden biridir.
- Dengeli Bir Program Uygulayın: Her besin grubunu içeren dengeli bir diyet, sizi hem zayıflatır hem de hastalıklardan korur.
- Doğru Et Seçimi ve Pişirme: Et tüketilecekse, işlenmemiş, az yağlı ve doğru pişirme yöntemleriyle (haşlama, fırınlama) hazırlanmış olanları tercih edin.
- Beyaz Eti Önceliklendirin: Daha fazla et tüketilecekse, öncelik balık, ardından tavuk veya hindi gibi beyaz etlerde olmalıdır. Kırmızı et tüketimi sınırlandırılmalıdır.
- Bireysel Değerlendirme: Her diyet, kişinin kendi biyolojik yapısı ve sağlık geçmişi doğrultusunda bir uzman tarafından değerlendirilmelidir.
Bir diyeti popüler kılan şey genellikle hızlı sonuç vermesidir. Ancak sağlıklı bir yaşamı sürdürülebilir kılan denge, çeşitlilik ve uzun vadeli bir bakış açısıdır. Belki de artık kendimize şu soruyu sorma zamanı gelmiştir: “Kendimi zayıflatıyor muyum, yoksa sessizce yaşlandırıyor muyum?”