Karakterin Çöküşü: Güzel Adamlar Nasıl Çirkinleşir?

“Güzel adamın çirkin adam oluşu yok mu?”

– Sezai Karakoç

Son zamanlarda bazı dostlarla karşılaştığımda, Sezai Karakoç’un ünlü şiiri Liliyar’dan bu mısralar aklıma takılıyor. Şair, 1953 yapımı Lili filminden esinlenerek yazdığı bu eserde, “ekmek ha bakkalın olmuş ha Cabaret de Paris’nin” der ve ekler: “Sen her hangi bir ekmek yiyeceksin işte Lili”. Bu dizeler, hayatın özünde ne kadar basit olduğunu ve ötesinde büyük vaatler barındırmadığını hatırlatır.

Hayatın Yalın Gerçekliği ve İnsanın Özü

Aslında dışarıdan bakıldığında, hayat basit eylemlerden ibarettir. Sadece bir ekmek yeriz, bir elbise giyeriz, bir şehirde yaşarız. Yürür, dinler, konuşur, hisseder ve nihayetinde ölürüz. Sahneye çıkar, rolümüzü oynar ve ineriz. Bu süreçte ekmeğin nereden geldiğinin bir önemi yoktur. Bazen tozlu bir yol kenarındaki incirin tadı, parlatılmış bir ejder meyvesinden daha değerli olabilir. İnsanın ayağında çarık da olsa, rugan ayakkabı da giyse özü değişmez. Çünkü mide kapasitemiz de adımlarımızın mesafesi de bellidir.

Asıl önemli olan, insanı insan yapanın yediği ekmek veya giydiği kıyafet değil, düşüncesinin ufukları ve hissedişinin derinliği olduğudur. Maddi olanlar tükenir, atılır; ancak düşünce ve hisler, insanla birlikte her yere gider. Buradaki en büyük yanılgı, karakterin de bir gömlek gibi değiştirilebilen bir meta sanılmasıdır.

Maskeler Düşünce: Gerçek Yüzler mi Ortaya Çıkıyor?

Bu derin keder anında kendime şu soruyu sormadan edemiyorum: Güzel adamlar çirkin adamlara mı dönüştü, yoksa güzel sandığımız adamların yüzündeki maske mi düştü? Fırsatlar, insanların içindeki potansiyeli mi açığa çıkardı, yoksa zaten var olan çürümüşlüğü mü görünür kıldı? Bu, çöküş dönemlerinin en kritik sorusudur.

Çürümenin ve Karakterin Doğası

Şartlar dışsaldır ve kimliğin özünü oluşturmaz; sadece içimizdeki potansiyeli veya çürümüşlüğü yüzeye çıkarır. Kokuşma eğilimi olmayan bir şeyin kokuşması mümkün değildir. Elmas kokmaz, çünkü özünde bu eğilim yoktur. Altın paslanmaz, çünkü yapısı saftır. Çürüme, ancak çürümeye hazır bir mayada gerçekleşir. Bu yüzden, birinin karakterini yitirdiğini gördüğümüzde hayıflanmamalıyız. Karakterini yitiren, onun değerini hiç bilmemiş olandır. Karakterini satan, zaten karakterini pazara çıkarmış olandır. Bu sadece bir zaman ve değer meselesidir.

“Ederi bulununca satılmayacak hiçbir şey yok. Not: Karakter dahil.”

Liyakatsizliğin ve Kibrin Yükselişi

Beraber yola çıktığımız insanların dönüşümüne neden şaşıralım ki? Onlar, bilinçaltında arzuladıkları ne varsa ona dönüştüler. Kader, hayallerini altın bir tepside önlerine sundu. Evden kaçma hayali kuran bir kadının karşısına kaderin bir kamyoncu çıkarması kadar doğal bir durum bu. Üstelik bu durumu, içlerindeki kokuşmuşluğun bir sonucu olarak değil, Tanrı’nın bir lütfu olarak görüyorlar. Ancak onlara naçizane cevabım şudur:

Sizi bulunduğunuz yere yetenekleriniz, emekleriniz veya gayretleriniz getirmedi. Bunu hepimiz biliyoruz. Sizi oraya taşıyan; yağdanlıklarınız, akrabalık bağlantılarınız, ideolojik birliktelikleriniz ve hemşerilik dayanışmalarınızdır. Bunlardan sadece birini kaybettiğinizde, o yüksek yerden düşecek ve acı içinde kıvranacaksınız. Çünkü sahip olduğunuz vasıflar, zihinsel yeteneklerinizin değil, size sunulmuş dışsal etkenlerin bir ürünüdür.

Ruhun Görünmeyen Lekesi

Siz çirkin adamlarsınız ve hep öyleydiniz. Yol sizi bozmadı; siz yola ait olmadığınız için yollar sizi dışarı attı. Yukarıdan eserken kokunuzu bastıran rüzgâr bir gün dinecek. O gün geldiğinde, kendi ruhunuzun kokusuna katlanabilecek misiniz? Unutmayın, ruhun kokusu, ceset kokusundan çok daha keskindir…