Eğitimde Hesap Verebilirlik Çağrısı: MEB ve ÖSYM’nin Tartışmalı Sınav Politikaları

MEB ve ÖSYM Sınavlarında Şeffaflık Krizi

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve ÖSYM, düzenledikleri sınavların “adil ve bilimsel” olduğu yönündeki iddialarını sürdürse de, bu iddiaları destekleyecek temel verileri kamuoyu ile paylaşmaktan kaçınıyor. Sınavların güvenilirlik katsayıları, soru zorluk indeksleri ve soruların ayırt edicilik analizleri gibi kritik bilgiler açıklanmıyor. Bu durum, sınavlara yönelik bağımsız bir denetim yapılmasını imkansız kılıyor ve sonuçların geçerliliği hakkında ciddi şüpheler doğuruyor.

Bizlerden, Cronbach Alfa değeri gibi güvenilirlik katsayılarını bilmeden sonuçlara güvenmemiz, geçerlilik analizlerini görmeden sınavları geçerli saymamız ve istatistiki verilerden habersiz bir şekilde sonuçları onaylamamız bekleniyor.

Veri Karanlığı ve Cevapsız Sorular

Bu veri eksikliği nedeniyle eğitim sistemindeki temel sorunları dahi analiz edemiyoruz. Örneğin, belirli branşlarda gözlemlenen düşük başarı ortalamalarının temel nedeni soruların aşırı zor olması mı, yoksa öğretim programlarındaki yetersizlikler mi? Bu sorular, veri olmadığı için yanıtsız kalıyor. MEB ve ÖSYM, kendi iç denetim mekanizmalarına güvenmemizi talep ederken, LGS gibi sınavlarda yaşanan güvenlik skandalları bu güveni temelden sarsıyor.

Cumhuriyet Gazetesi Haber Müdürü Can Uğur’un ortaya çıkardığı LGS skandalı sonrası sınavın iptal edilmemesi ve yetkililerin durumu geçiştiren açıklamaları, hesap verebilirlik ilkesinin nasıl göz ardı edildiğini bir kez daha göstermiştir.

Sistematik Hatalar ve Çağ Dışı Politikalar

Modern dünyada öğrenme ve öğretme süreçleri hızla dönüşürken, Türkiye’de eğitim sistemi çağın gerisinde kalan sorunlarla boğuşuyor. Bir sınavın güvenliğini dahi sağlayamayan bir yönetim anlayışı, eğitimde sürekli büyük çalkantılara neden oluyor. AKP iktidarı döneminde eğitimde yapılan hatalar zinciri, adeta özel bir çaba gerektirecek boyuttadır:

  • Sınav sistemleri defalarca kökten değiştirildi.
  • Öğretim programları bilimsellikten uzaklaştırılarak geriye götürüldü.
  • Açık öğretim teşvik edilerek örgün eğitimin altı oyuldu.
  • Türkiye’nin köklü ve saygın okulları ya kapatıldı ya da imam hatip okullarına dönüştürüldü.
  • Lise sistemi “Anadolu Lisesi” adı altında niteliksizleştirildi.
  • Öğretmen atama kriterleri altüst edildi.
  • Eğitim kurumları çeşitli tarikatların ve cemaatlerin etkisine bırakıldı.
  • Kamu kaynakları FATİH projesi gibi verimsiz projelere harcandı.

Yıllar önce devasa bütçelerle başlatılan FATİH projesinin bugünkü durumu belirsizliğini koruyor. Projenin resmi web sitesi güncelleniyor ibaresiyle karşılarken, projenin somut çıktıları hakkında hiçbir bilgi sunulmuyor. Benzer şekilde, ABİDE gibi uygulamaların raporlarına dahi erişim sağlanamıyor.

Milyonlarca Öğrencinin Hakkı Gasp Ediliyor

MEB ve ÖSYM’nin veri gizleme politikası, okul notları ile LGS ve YKS sonuçları arasındaki korelasyon gibi temel analizlerin bile yapılmasını engelliyor. Bu durum artık basit bir hak ihlalinin ötesine geçmiş, milyonlarca öğrencinin geleceğinin defalarca gasp edilmesi anlamına gelmektedir. Şeffaflık ve hesap verebilirliğin olmadığı bir sistemde, kamu kaynaklarıyla yapılan sınavlarda adaletten bahsetmek mümkün değildir.

Bu noktada, mevcut bakanlığın eğitim adına atabileceği tek doğru adım, tüm kadrolarıyla birlikte istifa etmektir. Cumhuriyet savcılarının görevi ise skandalları ortaya çıkaran gazetecileri değil, bu skandallara neden olan kişi ve kurumları soruşturmaktır.

Cumhuriyetin ışığı eğitimdir. Adalet, cumhuriyetin ışığı olan eğitimin karanlıktan çıkmasıyla başlar! Ve o ışık, er ya da geç bu karanlığı aydınlatacaktır!