Kitaplarla Örtülen Eğitim Sorunları: Türkiye Yüzyılı ve Tartışmalı Maarif Modeli

Distopik Bir Rüya: Kitaplarla Dolu Türkiye

Bir anlık dalgınlıkla kendimi tuhaf bir rüyanın içinde buldum. Her yanda “81 İlde Kitaplı Türkiye Yüzyılı!” sloganları atılıyor, dağlar taşlar kitapla doluyordu. Belli ki halkın temel ihtiyaçlarından uzaklaşan gündemi, yeni bir masalla değiştirme çabası vardı. Televizyon ekranlarından göbeği taşan bir sunucu, kitabı kutsallaştıran bir bildiri okuyordu.

Canlı yayınlar, birbirini ezen muhabirler ve mikrofon yığınları arasında yüzü görünmeyen bir yetkili… O gülümsedikçe alkışlar kopuyordu. Kulislerde, “üçer beşer kitapla poz verirsek halk bize yeniden inanır” fısıltıları dolaşıyordu. Alışveriş merkezlerindeki tüm mağazalar birer kitapçıya dönüşmüş, kitap fuarları mantar gibi çoğalmıştı. Artık hayvan yemi yerine kâğıt ithal edilecek, kitabın KDV’si mücevhere yüklenecekti.

Hatta Bakanlar Kurulu toplantıları bile Meclis Kütüphanesi’nde yapılacak, devlet halkı bir kitap denizinde yüzdürecekti. Bu yeni düzende muhalif sesler, aydınlar görünmez olmuş; emekliler ve işçiler ise zamsız kitap dağıtımına sevinçten havalara uçuyordu. Beyaz yakalıların terfileri okudukları sayfa sayısına bağlanmıştı. Fakat muhalif basın, birilerinin el altından kâğıt stokladığını iddia ediyordu. Sokaklarda ise kitapsızlar ve kitaplılar arasında gösteriler başlamıştı. Polis, göstericilere kapağında “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” yazan kalın kitaplar fırlatıyordu ki…

Karabasandan Uyanış ve Acı Gerçekler

Tam o sırada koltuktan yüzüstü düşerek uyandım. Kitaplı bile olsa, böyle bir düşün karabasandan farksız olduğunu anladım. Tansiyonumu asıl yükselten ise on yaşındaki komşu kızına okulda “satılan” o tatil kitabı oldu. Baskısı pahalı, sayfaları renkli ama içeriği karanlık, çocukları bu dünyadan koparan bir kitaptı bu. Cumhuriyetle kurulan bir kurumun, bilimi dışlayıp inancı ön plana çıkaran yayınları ve bu zihniyetteki onlarca yayınevi ile TV kanalı…

Eğitim Sisteminin Yamalı Bohçası

Tek sorun, çocuklara dağıtılan bu tür yazınsal ürünler mi? Elbette hayır. Ders kitaplarının yazılması, basımı ve dağıtımı AKP iktidarından önce de ciddi bir sorundu. 1995’lerde bir tanış, takma adla Türkçe kitabı yazmam karşılığında kısa sürede ev ve araba sahibi olabileceğimi söylemişti. O dönemde de gazeteciler, sistemin görevlendirdiği yazarların kitaplarındaki yanlışları ve yalanları ortaya çıkarmak için adliye koridorlarını aşındırıyordu.

4+4+4 Sistemi ve Ücretsiz Kitap Tartışmaları

1997-98 ders yılında başlayan 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm eksiklerine rağmen önemli bir kazanımdı. Ancak AKP, 2012 yılında bu sistemi 4+4+4 şeklinde basamaklara ayırarak eğitimi görünürde 12 yıla uzattı ama fiilen zorunlu olmaktan çıkardı.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2003 yılından bu yana ders kitaplarını ücretsiz dağıtıyor. Fakat bu kitapları kimin, nasıl yazdığı ve kaça bastığı tartışmaları bugün de devam ediyor. Çocuklar, ailelerini de korkutan sınavlarla okullara yerleşiyor. Örneğin, gençlerin geleceğini belirleyen Liselere Geçiş Sınavı (LGS) 15 Haziran 2025’te yapıldı ve bu sınavla ilgili “şaibe” iddialarını haberleştiren haber müdürümüz Can Uğur hakkında soruşturma açıldı.

Suçlu Kim: Eğitimciler mi, Gazeteciler mi?

Eğitim, ilkokuldan üniversiteye tüm kurumlarıyla aklın ve bilimin rehberliğinde evrensel değerlerle ulusal değerleri birleştiremezken, sistem yamalı bohçaya dönmüşken suçlu kim? Eğitimciler mi, yoksa gerçekleri yazan Can Uğur gibi gazeteciler mi?

İktidar benim, istediğimi söylerim… Yok öyle!