İsrail’in Kışkırtıcı Suriye Politikası ve Türkiye’nin Duruşu
İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkanı Doç. Dr. Serhan Afacan, İsrail’in Suriye’de giderek artan provokatif ve saldırgan tutumuna karşı Türkiye’nin benimsediği kararlı duruşu Anadolu Ajansı için değerlendirdi. 9 Aralık Devrimi sonrası pek çok ülke Cumhurbaşkanı Ahmed Şara yönetimiyle ilişkilerini normalleştirirken, İsrail’in Suriye’de meşru hükümeti zayıflatma ve etnik unsurları kışkırtma politikasında ısrar ettiği gözlemleniyor.
Türkiye’nin en başından beri yaptığı uyarılara rağmen Netanyahu hükümeti, provokatif tavrını sürdürerek “Dürzileri himaye etme” bahanesiyle ülkedeki etnik ve dini ayrılıkları körüklemektedir. İsrail’in, Süveyda’da Dürziler ile Bedevi aşiretler arasında 13 Temmuz’da başlayan ve büyük bir insani krize yol açan olaylardaki rolü, bu yaklaşımın en somut örneği olmuştur.
Netanyahu’nun Provokatif Açıklamaları ve Hegemonya Arayışı
Süveyda ve Şam’a hava saldırısı emri veren İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ateşkesin ardından yaptığı açıklamada kışkırtıcı bir dil kullanmıştır:
“Açık bir politika belirledik: Şam’ın güneyinde, Golan Tepeleri’nden Dürzi Dağı bölgesine kadar olan bölgenin silahsızlandırılması. Bu bir numaralı kural. İkinci kural ise kardeşlerimizin kardeşlerini, Dürzi Dağı’ndaki Dürzileri korumak. Bu iki kural da Şam rejimi tarafından çiğnendi.”
Netanyahu, ateşkesin güç kullanarak sağlandığını vurgulayarak İsrail’in Orta Doğu’da bir “süper güç” olma ve bölgeyi “sahiplenme” arayışını ortaya koymuştur. Bu durum, bölge için giderek büyüyen bir tehdit haline gelmektedir. İsrail, 7 Ekim’den bu yana Hamas ve Hizbullah’a verdiği zararlar ve İran karşısındaki çatışmalar sonrası tehlikeli bir büyüklük kuruntusu içine girmiştir.
Ankara’dan İsrail’e Net Uyarı: Kim “Dur” Diyecek?
İsrail’in sorumsuz politikaları, Washington’ı dahi rahatsız etmeye başlamıştır. ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, İsrail’in Suriye’yi “parçalanmış ve bölünmüş” görmeyi tercih ettiğini belirterek Türkiye’nin uzun süredir dile getirdiği endişeleri doğrulamıştır.
Bu gelişmelere yanıt olarak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 22 Temmuz’da yaptığı açıklamada, İsrail’in çevresinde istikrarlı bir ülke görmek istemediğini ve Netanyahu’nun çıkarlarının Orta Doğu’yu kaosa sürüklemek olduğunu ifade etmiştir. Fidan, şu uyarıda bulunmuştur:
“Bu küçük taktik başarıları atarken büyük bir stratejik faciaya gittiğinizi her zaman aklınızda tutun. Her zaman için başkasının ortaya koyduğu bir oyundan size bir fayda olmayacağını hatırlayın.”
23 Temmuz’da Milli Savunma Bakanlığı, Suriye yönetiminin Türkiye’den terörle mücadele ve savunma kapasitesini güçlendirmek için resmi destek talep ettiğini duyurmuştur. Bu, İsrail’e yönelik açık bir mesaj niteliği taşımaktadır.
Bölgesel İstikrar Vurgusu
Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonrası yapılan açıklamada, İsrail’in yayılmacı emellerinin barış çabalarını sekteye uğrattığı ve uluslararası aktörlerin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği vurgulanmıştır. Türkiye, 10 Arap ülkesiyle imzaladığı ortak bildiride de İsrail’in saldırılarını kınayarak Suriye’nin güvenliğinin bölgesel istikrar için temel olduğunu teyit etmiştir.
İsrail Arkaik Tutumunu Değiştirecek mi?
Netanyahu’nun “Orta Doğu’nun çehresini değiştiriyoruz” söylemiyle yürüttüğü politika, bölgeyi daha güvenli hale getirmek yerine istikrarsızlığı artırmaktadır. Ankara’nın soğukkanlı duruşuna rağmen Tel Aviv’in hegemonik iddiaları, işleri daha da karmaşık hale getirebilir. Netanyahu, Dışişleri Bakanı Fidan’ın uyarıları sonrası, Türkiye ile çatışmayı zorlaştıran saldırgan tutumunu gözden geçirmek zorundadır. Kriz yorgunu Orta Doğu’da tüm devletler istikrardan yanayken, İsrail’in kaostan beslenen bu arkaik politikasında ısrar etmesi, kendisini daha güvenli kılmayacaktır.
[Doç. Dr. Serhan Afacan, Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsünde Öğretim Üyesi ve İRAM Başkanıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.