Önceki Açılımdan Günümüze Suriye Kırmızı Çizgisi
Geçmişteki ‘açılım’ sürecinin en hassas noktası Suriye’nin kuzeyi olarak öne çıkıyordu. O dönemin sona ermesindeki en önemli etkenlerden biri, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Abdullah Öcalan arasında bu konuda yaşanan restleşmeydi. O günlerde yaşananları hatırlayalım: Dönemin İmralı heyetinde yer alan Sırrı Süreyya Önder, Başbakan Erdoğan’ın mesajını Öcalan’a iletiyordu.
Erdoğan heyete, “Tek bir kırmızı çizgim var. O da Suriye’dir. Orada Kuzey Irak benzeri bir yapılanmaya asla izin vermeyeceğim” demişti.
Sırrı Süreyya Önder bu mesajı ilettiğinde ise Öcalan’ın yanıtı sert olmuştu:
“(Sinirlenerek) Sen de ona söyle. Biz de merkezi Suriye devleti içinde Kürtleri asla eritmeyeceğiz. Bu da bizim kırmızı çizgimizdir.” (Kaynak: İmralı Notları, s.179)
Paralel Süreç ve Farklı Yaklaşımlar
Bu kritik konu, mevcut açılım sürecinin de en zayıf halkasını oluşturuyor. Zira AKP-MHP ittifakı ile PKK-DEM tarafının Suriye’ye yaklaşımları arasında derin farklılıklar bulunuyor. Amerika Birleşik Devletleri ise bu iki farklı tutumu uzlaştırma çabası içinde. Bu nedenle ABD’nin stratejik hedefleri ile sürecin ilerlemesi için savunduğu taktiksel adımlar şu an için birbiriyle tam olarak örtüşmüyor.
Daha somut ifade etmek gerekirse; PKK’nın Türkiye’deki varlığı zaten azalmışken, Irak’taki gücünün önemli bir bölümünü de son yıllarda Suriye’ye kaydırmıştı. Irak’taki PKK unsurlarının silah bırakması gündemdeyken, Suriye’deki varlığı ne olacak sorusu önemini koruyor. Ankara, 10 Mart tarihli HTŞ-SDG anlaşmasını memnuniyetle karşılayarak “PKK’nin Suriye kolu PYD/YPG/SDG” tezinden bir miktar esneme sinyali verse de, anlaşmanın uygulanmasındaki gecikmeler yeni endişeler doğuruyor.
Beklenti, PKK’nın Türkiye’de siyasete entegrasyonu ile SDG’nin Suriye’de devlete ve orduya entegrasyonu sürecinin eş zamanlı ilerlemesidir. AKP-MHP ittifakı, Türkiye’de adımlar atılırken Suriye’de bir ilerleme olmamasını potansiyel bir taktik tuzak olarak değerlendiriyor.
Entegrasyon Kavramından Taraflar Ne Anlıyor?
Tıpkı Öcalan’ın 27 Şubat tarihli silah bırakma çağrısı gibi, 10 Mart anlaşmasının maddeleri de belirsizlikler içeriyor. PKK’nın silah bırakarak “demokratik entegrasyon” sürecine dahil olması hedefleniyor. Peki, “demokratik entegrasyon” tam olarak ne anlama geliyor? Bu kavram, Ankara’da “bireylerin Türkiye devletiyle bütünleşmesi” olarak yorumlanırken, PKK yöneticilerinden Helin Ümit’e göre ise “kolektif hakların tanınması” anlamına geliyor.
Benzer bir anlam karmaşası Suriye için de geçerli. Ankara, SDG mensuplarının Suriye ordusuna bireysel olarak katılmasını savunuyor. Buna karşılık SDG, kendi askeri yapısını koruyarak bir nevi “Kürt tümeni” şeklinde blok halinde Suriye ordusuna entegre olmayı talep ediyor. Bu görüş ayrılığı nedeniyle Suriye’deki süreç tıkanmış durumda. ABD Büyükelçisi Barrack’ın “Şam hükümeti, azınlıkları iktidar yapısına entegre etme konusunda ‘daha hızlı ve daha kapsayıcı’ olmayı düşünmeli” şeklindeki uyarısı, bu çelişkiyi giderme amacını taşıyor.
Gündemdeki İddia: ‘SDG’ye 30 Gün Süre’
Bu gelişmeler yaşanırken, Middle East Eye’dan Ragıp Soylu’nun haberiyle dikkat çekici bir iddia ortaya atıldı. Habere göre, Türkiye ve ABD’li yetkililer, geçen hafta Suriye’de gerçekleştirdikleri bir toplantıda SDG’ye Suriye ordusuna katılması için 30 gün mühlet verdi (middleeasteye.net, 21.7.2025). Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Bölünme dışında ne talebiniz varsa yapın. Ama Suriye’yi bölmeye giderseniz müdahale ederiz” (AA, 22.7.2025) açıklaması da bu iddiayı destekler nitelikte görünüyor.
Ragıp Soylu’nun haberinde bir diğer ilginç nokta ise şöyle: “Şam hükümeti, SDG’nin tamamen kadınlardan oluşan silahlı alt gruplarından YPJ’yi ise kendi saflarına katmaya hevesli değil.” Bu durum, yeni rejimin kadınlara yönelik tutumunun, YPJ’nin blok halinde Suriye’nin kuzeydoğusunda kalması, erkeklerin ise orduya dağınık şekilde entegre edilmesi gibi bir taktik uzlaşma zemini yaratıp yaratmayacağı sorusunu akıllara getiriyor.
Öcalan’ın Kritik Sözleri ve Son Gelişmeler
Evet, Suriye’nin kuzeydoğusu, mevcut açılım sürecinin en hassas ve zayıf karnı olmaya devam ediyor. Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’ın, ağabeyinin “Rojava’da Kürtler asla silah bırakamaz” dediğini iddia etmesi, konunun ne kadar kritik olduğunu bir kez daha gösterdi. Bu iddianın ardından DEM Parti İmralı Heyeti, “İmralı Adası’nda yapılan tüm görüşmeler heyetimizin katılımıyla gerçekleşmiştir. Diğer tüm iddialar gerçeği yansıtmamaktadır” diyerek iddiayı yalanladı (Cumhuriyet, 14.7.2025).
Not: 17. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali kapsamında düzenlenen “Toplumsal Barış” konulu panelde konuşmacıyım. Bu vesileyle birkaç gün Arguvan’daki köyümde olacağım için cumartesi ve pazartesi günleri yazım olmayacak. Anlayışınız için teşekkürler.