İnsanı İnsan Yapan Değer: Akıl
Her insan, varoluşunun bir parçası olarak akıl yetisine sahiptir. İnsan için en doğal durum akıldır. Ancak doğuştan gelen bu yeti; aile, kültür, eğitim, dogmalar, alışkanlıklar ve yerleşik kalıplar gibi dış etkenler sebebiyle zamanla işlevsiz hale getirilebilir, kapasitesi köreltilebilir veya karartılabilir.
İnsanın doğal bir akla sahip olması, onun en temel kaynağı, sermayesi ve yeteneğidir. İnsan, sahip olduğu akıl sayesinde bilim, felsefe, hukuk, siyaset, din, ticaret, edebiyat ve maneviyat gibi alanlarda üretim yapabilmektedir. Tüm insani faaliyetler, bireyin aklını koruyabildiği ölçüde insan aklından beslenir. Her şeyin temelinde insan, doğa ve akıl üçgeni yer almaktadır.
Gerçekliğin Peşinde: Akıl ve Yanılsamalar
İnsan, aklını kullanarak ve doğayı araştırarak kendisine, hayata, insanlığa ve doğaya dair gerçekleri ortaya çıkarır. Tarihin belirli anlarında, belirli kişiler aracılığıyla ortaya çıktığı iddia edilen insan üstü veya ötesi bir gerçeklik yoktur. Bu tür iddialar, birer yanılgı, yanılsama ve yalandan ibarettir. Akıl, insanın bu tür yalanlardan, yanılsamalardan ve yanılgılardan arınması için sahip olduğu yegane kaynaktır.
Değişim ve Gelişimin Motoru Olarak İnsan
İnsan ve doğa; bilimin, sanatın, edebiyatın, maneviyatın, felsefenin, ahlakın, siyasetin ve eğitimin hem öznesi hem de yaratıcısıdır. Tüm insani tecrübelerin merkezinde ve yapıcılığında insan bulunur. Felsefi, bilimsel, teolojik, mitolojik veya kültürel tüm kaynaklar, farklı zaman ve mekanlardaki insanların hikayeleridir. İnsan, sürekli olarak üretir ve yazar. Bu yapay üretim süreci, insanın yaptıklarında ve yazdıklarında sürekli bir değişim, dönüşüm ve diriliş olmasını sağlar. Bu dinamizm sayesinde felsefede, sanatta, bilimde ve kültürde sürekli yenilikler ortaya çıkar.
Aklın Alternatifsiz Üstünlüğü
Aklın karşısına konulabilecek geçerli bir alternatif mevcut değildir. Akıldan daha üstün veya öte olduğu iddia edilen hiçbir kaynak yoktur. İnsan üstü ve akla hükmeden bir güç olarak kurgulanan vehimlerin, zanların ve kalıpların ne bir bilgi niteliği ne de varoluşsal bir değeri bulunur. Varoluşun, bilginin ve değerin tek kaynağı akıldır.
Aklı Reddetmenin Sonuçları
Akıl ve akletme eylemi, tümüyle insana özgü bir tecrübedir. Bireyler, akıl dışı birtakım içsel tecrübeler yaşadıklarını ve bu yanılsamaları gerçek zannettiklerini düşünebilirler. Ancak aklın dışında bir yerden bilgi edinildiği kuruntusu, insanın kendisini akla ve dünyaya kapatması anlamına gelir.
Aklı karartmak ve ona sırt çevirmek, insanı hayali otoritelere itaat eden bir köleye dönüştürür. Bu durum, bireyi dışarıdan dayatılan buyrukları yerine getiren duygusuz, düşüncesiz, ahlaksız ve maneviyatsız bir nesne haline getirir. Oysa insan, akıl sayesinde duyarlı, düşünceli, duygulu, ahlaklı ve manevi bir varlıktır.
Akıl; düşünmeyi, çalışmayı, sorgulamayı, eleştirmeyi, gözlemlemeyi ve deneyimlemeyi zorunlu kılar. Mutlak doğru kabul edilen yanılsamalar, insanı aciz bırakan kurgulara dayanır. Akıl ise bu tür kuruntulara itibar etmez. İnsan ve doğa var olduğu sürece akıl da var olacaktır. Aklı kullanmak, insanı ve doğayı yeniden var etmektir. İnsani olmayan ve insanüstü olduğunu iddia eden her şey, akla, insana ve doğaya karşıdır.