Esenyurt’ta Manevi Bir Vaha: Hacı Hasan Camisi
Geçtiğimiz hafta Cuma günü, Esenyurt ilçesindeki Hacı Hasan Camisi‘ne özel bir davetle gittim. Görevim, sabah yaz Kur’an kursu öğrencileriyle, Cuma namazı öncesinde ise cemaatle sohbet etmekti. Esenyurt’un yoğun ve kasvetli olarak bilinen sokaklarından ve yazın bunaltıcı sıcağından sıyrılıp caminin avlusuna adım attığımızda, bizi ruhumuzu coşturan ve yüreklerimizi ferahlatan bambaşka bir atmosfer karşıladı.
Caminin her köşesinden adeta bir rahmet meltemi esiyordu. Hacı Hasan Camisi, mimari ihtişamıyla değil, yaşattığı manevi atmosfer ve üstlendiği kutlu misyon ile binlerce genç dimağa damgasını vuruyordu. Allah’ın boyasıyla boyanmış, Kur’an ahlakıyla şekillenmiş çocukların ışıltılı dünyası gözlerimizi kamaştırıyordu. Yıllardır Mekke ve Medine’de hayalini kurduğum o cami modelinin meğer yanı başımızda olduğunu fark ettim.
Projenin Mimarı: Ezber Bozan İmam Osman Kış
Bu sıradışı projenin arkasındaki isim, gönül insanı ve ezber bozan bir imam olan Osman Kış Hoca. Esenyurt’un kışını adeta bahara çeviren bu değerli insan, işin mutfağında olmayı ve mikrofondan uzak kalmayı tercih ediyor. Kendisine tahsis edilen lojmandan feragat ederek, bu alanın yerine altı katlı bir Gençlik Merkezi kurulmasına öncülük etmiş. Kendisi ise kirada oturuyor ve kirasını kendi maaşından karşılıyor. Bu cami, sadece bir mabet değil; aynı zamanda bir mektep, bir ocak ve adanmış yürekleri buluşturan bir merkez.
Rekor Katılımlı Eğitim Faaliyetleri
Peki, bir yaz Kur’an kursuna en fazla kaç öğrenci katılabilir? Eğer söz konusu cami Hacı Hasan Camisi ise, bu sayı inanılmaz bir rakama ulaşıyor: 1700 öğrenci. Evet, yanlış okumadınız, tam bin yedi yüz çocuk… Bu duruma bizzat şahit oldum. Çocukların ilgisi o kadar yoğun ki, sırada bekleyen ve ek kayıt yaptırmak isteyen aileler var. Üstelik bu ilgi sadece yaz aylarıyla sınırlı değil; yıl içinde bu çocukların yarısından fazlası camideki programlara düzenli olarak devam ediyor.
Gönüllülük Esasına Dayalı Eşsiz Bir Sistem
Burada yürütülen faaliyet, sıradan bir yaz kursundan çok daha fazlasını içeriyor. Zenginleştirilmiş bir müfredat uygulanıyor ve bu eğitimden geçen gençler, zamanla yeni öğrencilere ders veren gönüllü abi ve ablalar haline geliyor. Hiçbirinin bir ücret talebi yok; adeta bir gönüllü ordusuyla kalplere dokunuluyor. Osman Hoca, bu kolektif ruhun bereketini şu sözlerle paylaşıyor:
“Hocam, beni en çok mutlu eden, camimizden yetişen gençlerden 25 civarında kişinin İmam-Hatip olarak göreve başlaması. Yüzlerce öğrencimiz üniversite bitirdi, onlarca gencimiz hafızlığını tamamladı. En önemlisi de birçok ailenin, ‘çocuğumuzla birlikte aile hayatımız da değişti’ demeleri. Evlerde adeta sessiz bir devrim yaşanıyor.”
Bu sistemde her öğrencinin, kendisinden bir alt kademedeki öğrenciyle ilgilenmesi gibi bir sorumluluk zinciri kurulmuş. Osman Hoca, yurt dışı görevlendirme gibi cazip bir teklifi, “Bu ocak benim önceliğimdir,” diyerek geri çevirmiş. “Bu iş bir imam, bir müezzin ile olacak iş değil; kadrolaşmak ve kurumsallaşmak şart,” diyerek özellikle genç kadroları sahaya çekiyor. İstanbul’un ‘sabıkalı’ olarak anılan bir semtinde bu kadar sahici güzelliklere şahit olmak, şüphesiz büyük bir lütuf.