Türkiye’nin Adalet Sistemi Krizi: ‘Suça Sürüklenen Çocuklar’ Çetelerin Yeni Silahı mı?

Günümüz Adalet Sisteminin Trajikomik Tiyatrosu

Günümüz adalet sisteminin sahnelediği, Molière’i mezarında ters döndürecek, Shakespeare’e “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!” dedirtecek bir oyunla karşı karşıyayız. Başrolde ise sistemin icat ettiği ve adeta bir melekler korosu gibi sunduğu “suça sürüklenen çocuk” kavramı var. Hani sokaklarda oyuncak sandıkları silahlarla dolaşan ve “yanlışlıkla” birilerinin hayatına son veren o masum görünen gençler…

Çeteler İçin Mükemmel Bir Reçete: Yasal Boşluklar

Sahneyi kuralım: 18 yaşın altındaki bireyler, ceza hukukumuzda adeta dokunulmaz bir zırha sahip. Onlar için hapis değil; ıslah, eğitim ve denetimli serbestlik gibi mekanizmalar öngörülüyor. Peki bu durum pratikte ne anlama geliyor? Organize suç çeteleri için adeta bulunmaz bir nimet! Yetişkin bir tetikçi aynı suçtan 25 yıl hapis yatma riski taşırken, bu “genç yetenekler” sayesinde işler tıkırında yürüyor. Birkaç yıl içinde serbest kalıyor, cepleri para dolu ve ellerinde yine silahlarla sokaklara dönüyorlar.

Adalet mi bu, yoksa çetelerin insan kaynakları departmanı mı? Hukukçular, psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları, bu “iş alanından” fazlasıyla memnun görünüyor. Her çocuk bir dosya, her dosya ise yeni bir kazanç kapısı demek.

Sistemin Beslediği Kısır Döngü

Bu sistemin içinde yoğrulan çocuklar, kısa sürede sadık birer çete askerine dönüşüyor. Henüz 13-15 yaşlarında sokak infazları gerçekleştiren bu gençler, medyanın da ilgisini çekerek çetelerin “gözü dönmüşlüğünü” sergileyen birer vitrin malzemesi haline geliyor. Bu durum bir korku imparatorluğu mu, toplumu sindirme operasyonu mu, yoksa hepsi bir arada mı? Devletin “sözde mücadeleci” tavrı da eklenince, ortaya tam bir komedi şaheseri çıkıyor.

Polis-Adliye-Hapishane Üçgeni

Bu döngü, kârlı bir holding şubesi gibi işliyor. Gençler sistemden geçip dışarı çıktıklarında, yanlarında bir de “kriminal sermaye” ile dönüyorlar. Sistem, adeta profesyonel suçlular yetiştiren bir fabrikaya dönüşmüş durumda.

Çürüyen Sistem ve Hukuk Pazarı

Hukuk pazarı ise başlı başına bir skandal. Avukatlar, psikologlar ve hatta devlet kurumları, bu “çocuk suçlular” üzerinden bir ekonomi yaratmış durumda. Az yakalanma riski, az ceza ve bol kazanç… Profesyonel bir tetikçi tutmak yerine, neden ucuz işgücü olarak bu “tıraşlı kafalar” tercih edilmesin ki? Sistemdeki çürüme o kadar derin ki, bazı sivil toplum kuruluşları “topluma kazandıralım” söylemleriyle AB fonlarından yararlanırken, katiller 28 gün gibi komik sürelerde serbest kalabiliyor ve mağdur aileler acılarıyla baş başa bırakılıyor.

Yargı ve Yasamanın Sessizliği

Yargıtay bu trajikomik gösteriyi adeta kuş bakışı izliyor. Yasama organı ise “reform” adı altında sistemin daha da içinden çıkılmaz hale gelmesine seyirci kalıyor. Her duruşma bir şova, her karar ise bir sürprize dönüşmüş durumda. Adaletin kendisi değil, bir reality show izliyoruz sanki.

Kafka görse, “Ben böylesini hayal bile edemezdim” der, kalemini kırardı. Orwell bile “1984’te bu kadarını düşünemedim” diye itiraf ederdi. Bizlerse bu iğrenç oyunu izlemeye devam ediyoruz.

Sonuç olarak, mevcut adalet sistemi, tıraşlı kafaların raks ettiği bir sirke dönmüş durumda. Çeteler kazanıyor, hukukçular zenginleşiyor, devlet ise yönetmeye devam ediyor. Peki ya biz? Bu gösterinin sonu ne zaman gelecek?

Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç, Allah, Muhammed nebi aşkına bu duruma bir çözüm bulun.