Türkiye’nin Orman Yangını Gerçeği: Veriler Ne Söylüyor?
Gazetelerde sıkça gördüğümüz “Yeşil vatan uğruna şehit oldular” manşetleri, toplumsal olarak ağıt yakma ve büyük sözler söyleme konusundaki yeteneğimizi ortaya koyuyor. Ancak bu acı tablonun ardındaki asıl nedenlerle yüzleşmekten kaçınıyoruz. Bu yazıyı, yaprağın yeşilliğine değil de düşüşündeki sarılığına odaklanmayalım diye kaleme alıyorum.
Ormanı Görmeden Ağaca Takılmak: Veriler Arasındaki Uçurum
Afet yönetimi, bütüncül bir bakış açısı ve doğru bilgi gerektirir. Peki, verilere ne kadar hakimiz? Orman Genel Müdürlüğü (OGM) istatistiklerine göre, Türkiye’de son 10 yılda (2015-2024) yıllık ortalama 25 bin 762 hektar orman alanı yandı. Ancak, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın da referans gösterdiği Avrupa Orman Yangın Bildirgesi Sistemi (EFFIS) verileri çok daha farklı bir tablo çiziyor. EFFIS’e göre aynı dönemde Türkiye’de yanan orman ve bitki örtüsü alanı yıllık ortalama 81 bin 985 hektar. Bu rakam, OGM verisinin üç katından fazlasına işaret ediyor. Başka bir deyişle, Avrupa verilerine göre son on yılda neredeyse Samsun büyüklüğünde bir alanı kaybettik.
Kibriti Kim Çakıyor? İnsan Faktörü ve Yönetimsel Kriz
İçişleri Bakanlığı’nın “Afet Yönetimi ve Karar Destek Sistemi” verileri, yangınların kökenine dair önemli ipuçları sunuyor. Son 10 yılda orman yangınlarının sadece %15‘i doğal sebeplerle çıkıyor. Geriye kalan büyük çoğunluk ise insan kaynaklı. Bu yangınların yaklaşık %40’ının çıkış nedeni ise bilinmiyor. Bu durum, yangınların önlenebilir olduğunu gösteriyor. Sorun, doğal bir afetten çok şu başlıklarda ele alınmalıdır:
- Yönetimsel kriz
- Kurumlar arası koordinasyon eksikliği
- Güvenlik açığı
- Donanımsal ve teknolojik yetersizlik
- Liyakatsiz kadrolar
Özetle, yaşadıklarımızı hükümetin ve ona bağlı kurumların yetersiz politikalarının yol açtığı yangınlar olarak tanımlayabiliriz.
Bölgesel Riskler ve Teknolojik Yetersizlikler
Eskişehir’deki gibi engebeli topografyaya sahip ormanlık araziler, rüzgârın hızlanması ve aniden yön değiştirmesi nedeniyle yangınlar için yüksek risk taşır. Bu coğrafi özelliklerin bilinmesi, müdahale stratejisi ve ekiplerin güvenliği için hayati önemdedir. Ancak, ABD ve Kanada’da standart olan, personele rüzgâr hızı ve yönü uyarısı veren taşınabilir kişisel sensör sistemleri Türkiye’de yaygın değil. Güvenli bölge ve tahliye protokolleri de ya eksik ya da geç uygulanıyor. Afet yönetiminde işçi ve gönüllü güvenliği konusu maalesef zafiyetlerle dolu.
‘Help Turkey’ Çağrısı Nasıl Suç Haline Geldi?
2021 yılındaki büyük orman yangınları sırasında sosyal medyada yapılan “Help Turkey-Global Call” çağrısı, uluslararası yardım talebi içeriyordu. Bu çağrı, aslında Türkiye Afet Müdahale Planı’na uygun olmasına rağmen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma konusu yapıldı ve Gezi davası iddianamesinde dahi yer aldı.
Personel Yetersizliği: Ormanları Kim Koruyacak?
2021 yangınlarında en büyük eksikliğin hava araçlarından ziyade yer ekiplerindeki personel yetersizliği olduğu anlaşıldı. Ormancılar Derneği’ne göre, 2021’den itibaren 22 bin yeni yangın işçisine ihtiyaç duyulurken, 2022-2024 arasında sağlanan personel artışı sadece 3 bin 377 kişi oldu. Ayrıca, acil istihdam edilen tecrübesiz işçilerin birçoğu ya görev yapamadı ya da sahayı terk etti.
Yasaların İtirafı ve Siyasi İnatlaşma
Tüm toplumsal ve bilimsel itirazlara rağmen Meclis’ten geçirilen İklim Kanunu ve Süper İzin Yasası gibi düzenlemeler, durumu özetler nitelikte. AKP’li Mustafa Varank’ın torba yasa görüşmelerindeki şu sözleri dikkat çekicidir:
“Siz ‘Yaptırmam’ deyince biz de tabii ‘Yapacağız’ diyoruz. Siz ‘Geçirmeyeceğiz’ deyince biz de geçirmek için gayret gösteriyoruz.”
Bu, iktidarın “Sizin uyarılarınızın tersini yaparız, sonra da bu yüzden yaşanan afetlerde hayatını kaybedenlere ‘kahraman’ deriz” demesidir. Tam da “Ört ki ölem!” dedirten bir durum.