Kongo’da Tarihi Ateşkes: ABD ve Katar Arabuluculuğunun Perde Arkası
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Kuzey ve Doğu Afrika Çalışmaları Koordinatörü Dr. Kaan Devecioğlu, Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC) ile Ruanda destekli M23 isyancıları arasında varılan ateşkes anlaşmasını, getirdiği fırsatları ve barışın önündeki engelleri AA Analiz için değerlendirdi.
Yaklaşık on yıldır devam eden silahlı çatışmalar, Temmuz 2025’te Doha’da imzalanan prensipler deklarasyonu ile yeni bir döneme girdi. Katar’ın ev sahipliği, ABD’nin diplomatik baskısı ve ekonomik teşvikleriyle taraflar, ilk kez doğrudan ve resmi bir ateşkes üzerinde anlaştı. Bu gelişme, hem sahadaki güç dengelerini hem de Afrika’daki bölgesel diplomasiyi yeniden şekillendirebilecek kritik bir an olarak görülüyor.
Müzakere Sürecinin Dinamikleri: Katar ve ABD’nin Stratejik Rolü
Katar, Nisan 2025‘ten bu yana yürüttüğü dolaylı temasları, 19 Temmuz 2025‘te bir “deklarasyon anlaşması” ile başarıyla sonuçlandırdı. Bu başarı, Katar’ın Libya, Yemen ve Afganistan gibi krizlerde edindiği arabuluculuk tecrübesinin bir yansımasıdır. Ancak sürecin en belirleyici faktörü, ABD’nin diplomatik ağırlığını koyması ve anlaşmayı bölgesel bir ekonomik entegrasyon planına bağlaması oldu. Washington, haziran ayında KDC ve Ruanda ile ayrı bir güvenlik ve yatırım çerçeve anlaşması imzalayarak bunu barışın ön koşulu haline getirdi. Bu nedenle Doha bildirgesi, sadece bir ateşkes metni değil, ABD merkezli çok taraflı bir düzenlemenin temel taşı olarak değerlendirilebilir.
Anlaşmanın İçeriği ve Zayıf Yönleri
İmzalanan anlaşma, tarafları ilk kez açık müzakerelere zorlaması bakımından büyük önem taşıyor. Anlaşma kapsamında şu taahhütler verildi:
- Tüm tarafların saldırılara ve toprak genişletme girişimlerine son vermesi
- Ateşkesin tarafsız bir mekanizma tarafından denetlenmesi
- Esir takası ve insani erişim gibi güven artırıcı adımların atılması
Ancak bu taahhütlerin çoğunun bir yaptırım mekanizmasından yoksun olması en büyük zayıflık. Katar’ın dahi başarının tarafların “niyetine” bağlı olduğunu vurgulaması, sürecin kırılganlığına işaret ediyor.
ABD’nin Jeoekonomik Hamleleri ve Çin Rekabeti
ABD’nin sürece entegre ettiği ekonomik teşvikler, barışı bölgesel kalkınma ve küresel jeopolitik rekabetle ilişkilendiriyor. Haziran 2025’te imzalanan ABD destekli anlaşma, Lobito Koridoru gibi Batı destekli projeleri güçlendiren kapsamlı bir ekonomik ortaklık sunuyor. Özellikle ABD’nin KDC ile stratejik mineral tedariki konusunda bir anlaşmaya yakın olması, sürecin kaynak güvenliği temelli bir jeoekonomik hesapla yürütüldüğünü gösteriyor. KDC Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi’nin Çin’in madencilik sektöründeki hakimiyetini kırma çabaları, bu durumu ABD-Çin rekabetinin Afrika’daki yeni cephesi haline getiriyor.
Doha Bildirgesine Tarafların Bakışı ve Temel Anlaşmazlıklar
Doha bildirgesi, M23 ve arkasındaki Ruanda için önemli bir diplomatik meşruiyet sağladı. KDC, daha önce terörist olarak tanımladığı M23 ile doğrudan müzakereyi kabul etmek zorunda kaldı. Ruanda ise hem ABD ile masaya oturarak statüsünü güçlendirdi hem de M23’ün silahsızlandırılmasına dair net bir takvim olmaksızın askeri etkisini koruma alanı buldu.
Taraflar arasındaki en büyük görüş ayrılığı, M23’ün işgal ettiği topraklardaki statüsü üzerindedir. KDC, devlet otoritesinin yeniden tesisini şart koşarken, M23 bu topraklardan çekilmeyi reddediyor. Bu durum, anlaşmanın geleceği adına en ciddi kırılma potansiyelini taşıyor.
Bildirge, nihai barış anlaşmasının 18 Ağustos 2025’e kadar tamamlanmasını hedefliyor. Ancak mülteci krizi, etnik ayrışmalar ve M23’ün statüsü gibi temel sorunların bu kısa sürede çözülmesi oldukça zor görünüyor.
Sonuç: Kırılgan Bir Barış Fırsatı
Sonuç olarak, Doha deklarasyonu bölgesel barış için önemli bir adım olsa da yapısal zafiyetler ve derin güvensizlik nedeniyle kırılgan bir zemindedir. ABD ve Katar’ın çabaları değerli olsa da M23’ün silahlı varlığını sürdürmesi ve KDC’nin milisleri kontrol edememesi süreci riske atıyor. Kalıcı barış için çok taraflı bir izleme ve yaptırım mekanizması, silahlı grupların etkili bir şekilde silahsızlandırılması ve KDC’nin doğu bölgelerinde kamu otoritesini yeniden tesis etmesi kritik önemdedir. Aksi takdirde, Doha anlaşması geçmişteki girişimler gibi sonuçsuz kalabilir.
[Dr. Kaan Devecioğlu, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Kuzey ve Doğu Afrika Çalışmaları Koordinatörüdür.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.