Trump’ın Hukuki Zaferleri ve Yargıyla Artan Gerilim
Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında, Manhattan’daki bir mahkeme salonunda tarihi anlar yaşanıyordu. Eski ABD Başkanı Donald Trump, yetişkin film yıldızı Stormy Daniels‘a yapılan sus payı ödemesiyle ilgili davada jürinin kararını bekliyordu. Kısa sürede gelen karar, ABD tarihinde bir ilke imza attı: “Suçlu… suçlu… suçlu…” Trump, kendisine yöneltilen 34 suçlamanın tamamından suçlu bulundu ve bir anda hüküm giymiş bir suçlu konumuna düştü.
Bu karar, Trump’ın karşı karşıya olduğu dört ayrı ceza davası ve çok sayıda hukuk davası silsilesinin sadece bir parçasıydı. Özgürlüğü, siyasi kariyeri ve ticari imparatorluğu tehdit altındaydı. Ancak aradan geçen bir yıl içinde, rüzgar tersine dönmeye başladı.
Yüksek Mahkeme’den Gelen Kritik Kararlar
Özellikle Yüksek Mahkeme, Trump’ın lehine sonuçlanan üç önemli karara imza atarak dengeleri değiştirdi. Bu kararlar şunlardı:
- Başkanlara ve eski başkanlara geniş bir yargı dokunulmazlığı tanınması.
- Trump’ın 2020 seçim sonuçlarını tersine çevirme girişimlerinin, başkan adaylığına engel olmadığına hükmedilmesi.
- Bölge yargıçlarının, başkanın bazı yürütme eylemlerini durdurma yetkisinin kısıtlanması.
Kendi atadığı yargıçlarla muhafazakar bir çoğunluk oluşturduğu Yüksek Mahkeme’den aldığı bu destekle cesaretlenen Trump, şimdi hedefine alt mahkemeleri koymuş durumda.
Yargı Üzerindeki Baskı: Tehditler ve ‘Kanunsuzluk’ Suçlamaları
Federal bölge yargıçları, özellikle göç politikaları gibi konularda ülke çapında geçerli kararlar alırken, şimdi Trump yönetiminin doğrudan saldırılarıyla karşı karşıya. Yönetim, bu yargıçların meşruiyetini sorguluyor ve yetkilerini hiçe saydığını öne sürüyor.
Pensilvanya’dan eski yargıç John E. Jones III, durumu “ABD bölge mahkemelerinin daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde yönetimin saldırısı altında olduğunu söylemek doğru olur” sözleriyle özetliyor. Trump, eleştirdiği yargıçlar için “sahtekar”, “canavar”, “dengesiz” ve “ABD’den nefret eden” gibi ağır ifadeler kullanmaktan çekinmiyor.
Trump’ın politika danışmanı Stephen Miller ise daha da ileri giderek, “Her gün yönetimin dış politika, ekonomi, personel ve ulusal güvenlik politikalarını değiştiriyorlar. Bu çılgınlıktır, saf kanunsuzluktur. Bu demokrasiye yönelik en ağır saldırıdır. Sona ermelidir ve erecektir” şeklinde açıklamalarda bulundu.
Artan Tehditler ve Kişisel Saldırılar
Bu söylemler, yargıçlara yönelik tehditlerin ve şiddet eylemlerinin artmasına zemin hazırlıyor. Eski federal yargıç Nancy Gertner, “Daha önce hiç karşılaşmadıkları tehditlerle karşı karşıyalar” diyor. ABD Marshals Service verilerine göre, 2024’ün sadece ilk yarısında yargıçlara yönelik 400’den fazla tehdit kaydedildi; bu rakam 2022’nin tamamını geride bırakıyor.
Tehditler, kişisel bilgilerin ifşasından sahte pizza siparişlerine kadar çeşitli şekillerde kendini gösteriyor. New Jersey’de görev yapan ve beş yıl önce oğlu bir saldırgan tarafından öldürülen Yargıç Esther Salas, “Kışkırtıcı söylemler kullanıldığında bireyler bize zarar vermeye davet ediliyor. Bu, işleri kendi ellerine almaları gerekebileceğini düşünen herkese yeşil ışık yakmak demektir” diyerek tehlikeye dikkat çekiyor.
Kararname Sağanağı ve Güçler Ayrılığı Tartışması
Trump’ın yargıyla çatışmasının temelinde, başkanlık yetkilerini sonuna kadar kullanma stratejisi yatıyor. Beyaz Saray’a gelir gelmez imzaladığı kararnamelerle istediğini hızla elde etmeyi hedefledi. Sadece ilk gün 26, Temmuz başından bu yana ise 140’tan fazla kararname imzaladı. Bu sayı, Joe Biden‘ın dört yıllık görev süresince imzaladığından daha fazla.
Başkanlık kararnameleri anayasal bir yetki olsa da, kapsamlarının genişliği ve anayasal konulara değinmeleri, sık sık mahkemelere taşınmalarına neden oluyor. Trump yönetimi ise bu durumu, “seçmenlerin iradesini kısıtlayan aktivist yargıçlar” olarak nitelendiriyor.
Anayasal Denge Tehlikede mi?
Yargıç John E. Jones III, bu argümana “Biz bir yasalar ulusuyuz, insanlar değil. Birleşik Devletler Başkanı’na verilen bir yetki, yasaları hiçe sayma yetkisi anlamına gelmez” diyerek karşı çıkıyor.
Eleştirmenler, Trump’ın eylemlerinin hükümetin üç eşit kolu olan yürütme, yasama ve yargı arasındaki denge ve denetleme sistemini temelden sarstığını savunuyor. Anayasa uzmanı Profesör Laurence Tribe, “Bu ülke için büyük bir dönüm noktası. Tüm sistemin dengesi tamamen bozulmuş durumda” uyarısında bulunuyor.
Yargının Direnişi ve Belirsiz Gelecek
Tüm bu baskılara rağmen yargı, geri adım atmış değil. Yüksek Mahkeme’nin ülke çapındaki ihtiyati tedbir kararlarını engelleme kararından sonra bile, farklı bölge yargıçları Trump’ın sığınma politikasına ve vatandaşlık hakkını kısıtlayan kararnamesine yeni engeller getirdi.
Bu durum, başkanlık ile yargı arasındaki savaşın henüz bitmediğini gösteriyor. Bu mücadelenin sonuçları, sadece Trump’ın görev süresi için değil, ABD’nin gelecekteki başkanları ve güçler dengesi için de derin ve öngörülemez sonuçlar doğurabilir.