Türkiye Siyasetinde Tarihi Bir Muhasebe
Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihinde yaşananlar, sadece kuruluş ve kurtuluş dönemleriyle sınırlı bir olgu değildir. Dünya genelinde, demokratik seçimlerin yapıldığı en güçlü ülkelerde dahi, bir liderin veya partinin bu denli uzun süre kesintisiz iktidarda kalmasına rastlamak zordur. Liderlerin birden çok kez seçildiği örnekler olsa da, siyasi arenada değişimler ve gelgitler kaçınılmazdır.
2002 yılından bu yana Recep Tayyip Erdoğan‘ın siyasi varlığını ve devamlılığını doğru bir şekilde analiz etme ve taşları yerine oturtma zamanı gelmiştir. Kendi gücüne ve Amerika’daki düzene güvenen Trump bile siyasi kariyerinde zirveler ve dipler arasında gidip gelmiştir. Türkiye’de ise Adnan Menderes dönemine bakıldığında, ona tapanlar ile ondan nefret edenler arasında keskin bir ayrım vardı. Ancak onun bir emperyal provokasyon sonucu toplumsal suçlardan ziyade sembolik bir dava ile idam edilmesine, kendisine diktatör diyenler dahi isyan etmiştir.
Geçmişten Günümüze Siyasi Oyunlar ve Liderler
Ülkemizdeki insanların, emperyal güçlerin oyunlarıyla toplumsal bilinçlenme yerine birbirine düşman edilerek sömürüldüğü gerçeğiyle yüzleşmek gerekmektedir. Bu sürecin ardından kan davası güdülerek Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı gelmiştir. 1970’lerde “Morrison Süleyman” olarak anılan Süleyman Demirel, etkili siyasi oyunların merkezindeydi. Buna rağmen kıvrak zekası ve doğru zamanlaması sayesinde şapkasını alıp giderek ve geri gelerek uzun süre siyaset sahnesinde kalmayı başarmıştır.
Demirel, demokrasi dersini ve evrimini, Bülent Ecevit ile birlikte 12 Eylül sonrası Zincirbozan’da tutulduktan sonra almıştır. Liberalizmin düzenini kendi lehine kullanan Özal‘ın karşısına çıkma cesaretini göstermiştir. Hatta Taksim’deki bir sivil toplantıda, İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu ile nasıl dostluk kurduğunu bilinçli bir şekilde yüksek sesle anlatmıştır. Bu başarısında zekasının yanı sıra, Cumhuriyet kurumlarının sağladığı nitelikli eğitim olanaklarının da payı büyüktür.
Günümüzün Gerçekleri ve Toplumsal Bedeller
2002’den günümüze uzanan süreçte, Cumhuriyet tarihinin zikzaklı da olsa elde ettiği kazanımları sürekli geriye götüren bu dönemin nedenlerini doğru okumak hepimizin sorumluluğudur. Siyasette inançları ve dini sömürüyü pervasızca kullanan siyasetçiler her zaman olmuştur. Bazıları dindar kimliklerine rağmen etik değerleri sayesinde kindar olmaktan ve kirlenmekten kaçınmıştır. Ancak bazıları ise kirli kazançların esiri olmuş, haramdan pay almayı dindarlık gibi pazarlayarak her türlü ahlaksızlığa bulaşmıştır.
İçinde bulunduğumuz yaşam koşullarına ve gerçeklere baktığımızda acı bir tabloyla karşılaşıyoruz. Son yangın faciasında, kimi yardım etmek kimi de ekmeğini kazanmak için orada olan 10 gencimizi kaybettik. İklim değişikliğinin yangınları tetiklemesi bir yana, siyasi kararlarla yeşil alanlarımızın ve zeytinliklerimizin doğa katliamı niteliğindeki uygulamalarla yok edilmesi, bu yağma düzeninin en acı sonuçlarıdır.
Uyanış Çağrısı: Karar Cumhuriyet’tir
Gelinen noktada, ülkemizin sürüklendiği haksızlıklar, vurgunlar ve yağma düzeni, siyasi geçmişi ne olursa olsun toplumun yüzde 90’ından fazlasının yaşamını bir karabasana çevirmiştir. Artık geri dönüşü olmayan bir uyanışla, yokluklar içinde yaratılmış ve kazanılmış Cumhuriyet değerlerine dönüş bir zorunluluk haline gelmiştir. Manşetlerde de yer aldığı gibi: “Bu ülkenin kararı Cumhuriyet’tir.”