Sana Göre Haber

Türkiye’nin COP31 Mücadelesi: Sürdürülebilirlikte Göz Ardı Edilen Adalet Faktörü

Sürdürülebilirlik ve Adalet: Birbirinden Ayrı Düşünülemez İki Kavram

Birleşmiş Milletler’in (BM) 17 maddelik Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları, kamuoyunda genellikle çevreyi koruma odaklı bir girişim olarak algılanıyor. Ancak bu hedeflerin büyük bir kısmı açlığa son, yoksulluğa son, barış ve adalet gibi doğrudan sosyal kalkınmayı hedeflemektedir. Aslında, 17 hedeften yalnızca beşi doğrudan çevre korumasıyla ilgilidir. Bu durum, sürdürülebilir bir dünyanın ancak küresel ölçekte adaletin tesis edilmesiyle mümkün olabileceğini göstermektedir. Ne var ki, adaletsizliğin hakim olduğu günümüz dünyasında, sürdürülebilirlik konusu dahi kayırmacılıktan payını almaktadır.

Burada kastedilen, politikacıların kapalı kapılar ardında yaptığı kanıtlanması zor anlaşmalar değil, bu anlaşmalara zemin hazırlayan ve medya tarafından yansıtılan taraflı dildir.

COP31 Ev Sahipliği Yarışı: Adaletsizlik Sahnede

Bu duruma en çarpıcı örneklerden biri, Türkiye ile Avustralya arasında süren COP31 ev sahipliği rekabetidir. Daha önce COP26 için aday olan ancak İngiltere lehine çekilen Türkiye, şimdi Avustralya ile 2026’da düzenlenecek zirve için yarışıyor. Ev sahibinin belirlenmesi, Kasım ayında Brezilya’da yapılacak COP30’a ertelenmiş durumda. Peki, bu süreç adil işliyor mu? Cevap ne yazık ki hayır.

Teamüller Türkiye’yi İşaret Ederken Süreç Neden Tıkandı?

Normal şartlarda iklim zirvelerinin ev sahibi bir veya iki yıl önceden belli olur. Bu gecikmenin temel nedeni, adaylardan birinin Türkiye olması ve adaylıktan çekilmemesidir. Prosedürlere göre 2026 zirvesinin ev sahipliği sırası Avrupa Bölgesi‘ndedir ve bu bölgeden tek aday Türkiye’dir. Eğer teamüller işleseydi, COP31’in ev sahibi çoktan belli olacaktı. Ancak Türkiye’nin de içinde bulunduğu Batı Avrupa Bölgesi ve Diğerleri Grubu’ndan (WEOG) ortak bir karar çıkmamasının arkasındaki ana etken, İsrail’in de bu grupta yer almasıdır.

Uluslararası Medyanın Yönlendirici Dili

Bu politik tablo, uluslararası medyanın haber diline de yansımaktadır. Yayınlarda, COP31’in ev sahipliğinin Avustralya’nın hakkı olduğu veya Avustralya’nın bu etkinliği Türkiye’den daha iyi düzenleyeceği yönünde kanıtsız ve desteksiz bir algı oluşturulmaktadır. Örneğin, Almanya’nın Bonn kentindeki BM müzakereleriyle ilgili haberlerde, durum “Türkiye’nin, Avustralya ile COP31 ‘itişmesi’” olarak tanımlanmıştır. Bu ifade, sorunun kaynağı olarak Türkiye’yi işaret etmektedir. Benzer şekilde, Türkiye’nin hakkı olmayan bir şeye talip olduğu imasıyla “kaynak yapma” gibi ifadeler kullanılarak olumsuz bir çerçeve çizilmektedir. Bu haberlere, Türkiye’nin ısrarının ardında “politik ya da ticari çıkarlar” olduğu yönündeki “kıdemli iklim analistlerinin” yorumları eklenmektedir.

Türkiye’nin Köprü Rolü Neden Önemli?

İsrail faktörünün yanı sıra, bir diğer önemli nedenin de Türkiye’nin gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasında köprü kurabilecek yegane ülke olmasıdır. Gelişmiş ülkeler, zenginliklerinin yol açtığı iklim felaketleriyle yüzleşmek yerine, Avustralya gibi bir ev sahibi aracılığıyla yeni vaatlerle dünyanın geri kalanını oyalamayı tercih ediyor gibi görünmektedir.

Exit mobile version