Uzman Analizi: İran’ın Vekil Savaş Stratejisi Neden ve Nasıl Değişti?

İran’ın Değişen Güvenlik Doktrini: Uzman Analizi

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turgay Şafak, İsrail ile yaşanan çatışmalar sonrası İran’ın dış politikasındaki köklü değişimleri ve iç dinamikleri değerlendirdi. İran’ın yıllardır sürdürdüğü vekil güç stratejisinden doğrudan çatışmaya yönelmesi, bir strateji sapması mı yoksa kontrollü bir restleşme miydi?

Vekil Güç Stratejisinden Sapma Değil, Bir Mecburiyet

Doç. Dr. Şafak’a göre, Tahran yönetimi tarihsel olarak İsrail veya ABD ile doğrudan bir yüzleşmeden kaçınmıştır. Aksa Tufanı operasyonunu takiben İsrail’in Gazze’deki eylemleri, Hizbullah’a yönelik saldırıları ve Suriye’de üst düzey İranlı komutanların öldürülmesine rağmen İran, savaşa doğrudan müdahil olmaktan kaçındı. Ancak Şam’daki İran büyükelçiliğine yapılan saldırı, bir karşılık vermeyi zorunlu kıldı. Bu nedenle düşük yoğunluklu bir drone saldırısı düzenlendi. Şafak, durumu şöyle özetliyor: “İran’ın güvenlik doktrini düşmanla sınırların dışında mücadele etmek üzerine kurulmuştu. Ancak vekil güçlerin zayıflamasının ardından İran diplomasi ve müzakere seçeneği üzerinde daha çok durmaya başladı. Kendi topraklarına yapılan saldırıya kendisinin misilleme yapması gerekiyordu. Bu bir sapma değil, bir mecburiyet.”

Tahran Cevap Vermeseydi Ne Olurdu?

İsrail saldırıları sonrası üst düzey komutanlarını ve nükleer alanda çalışan bilim insanlarını kaybeden İran’ın sessiz kalması, bölgesel ve küresel imajının tamamen sarsılması anlamına gelirdi. Bu misilleme, bir prestij meselesiydi.

Askeri Kapasiteler Sınavı: İsrail’in ‘Yenilmezlik’ İmajı Sarsıldı

Savaş süreci, her iki tarafın da askeri kapasiteleri için önemli bir sınav oldu. Doç. Dr. Şafak’a göre, İsrail’in İran hava sahasını kontrol altına alması, İran’ın hava savunma sistemlerinin zayıflığını ortaya koydu. Ancak diğer yandan, İran’ın füze teknolojisiyle İsrail’in Demir Kubbe sistemini delerek Tel Aviv ve Hayfa gibi stratejik şehirlerdeki hedefleri vurması, İsrail’in “bize kimse saldıramaz” imajını yerle bir etti. İsrail’in uyguladığı yoğun sansür nedeniyle hasarın gerçek boyutları ise henüz tam olarak bilinmiyor.

Milliyetái Sîylem

Savaşın İç Politikaya Etkisi: Milliyetçi Söylem Yükselişte

Savaş, İran içindeki rejim değişikliği tartışmalarının yersiz olduğunu gösterdi. ABD ve İsrail tarafından desteklenen Rıza Pehlevi gibi isimlerin halk nezdinde bir karşılığının olmadığı anlaşıldı. İran halkı, saldırıların “rejime” değil, doğrudan “İran’a” yönelik olduğunu belirterek ülkesine sahip çıktı. Bu süreçte milliyetçi söylem toplumsal tabanını genişletti ve müesses nizam tarafından da benimsendi. Hatta Muharrem ayındaki yas törenlerinde “Ey İran” ve “Ey Vatan” gibi milliyetçi marşlar okundu. Devrim Lideri Ali Hameney‘in Aşura töreninde “İran” marşının okunmasını istemesi, milliyetçi söylemin gelecekte başat rol oynayacağının en önemli işareti olarak yorumlandı.

Ramazan diriliş ve direniş ayıdırÒran Halkç Ålkesine Sahip Áçktç

Halk Netanyahu’nun Çağrısına Kulak Asmadı

İsrail Başbakanı Netanyahu‘nun İran halkına yönelik “rejime karşı ayaklanma” çağrısı karşılık bulmadı. Rejimle sorunları olan aydınlar ve akademisyenler dahi, bir dış düşmanla iş birliği yapmayacaklarını belirterek ülkelerinin yanında yer aldı.

Strateji Değişikliği: Vekil Güç Doktrini Sona Erdi

Doç. Dr. Şafak, vekil güç doktrininin önemini yitirdiğini vurguluyor: “Direniş ekseni, Hizbullah liderinin ve üst düzey yöneticilerinin öldürülmesiyle gücünü kaybetmişti. Yemen’deki Husiler dışında İsrail’e karşı saldıran bir vekil güç kalmadı. İran’ın vekil güç doktrininin tamamen değiştiğini ve artık içeri ile daha fazla ilgilenmesi gerektiği fikrine ulaştığını düşünüyorum.”

Òranda Yeni Yaptçrçmlar

Ekonomik Baskı ve Nükleer Programın Geleceği

İran’ın yeni yaptırımlarla karşılaşma ihtimali oldukça yüksek. Özellikle Trump‘ın olası başkanlığı durumunda ekonomik baskının artması bekleniyor. İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçı müzakere mesajları verse de, İran’ın uranyum zenginleştirme programından geri adım atmaması halinde yeni saldırıların ve yaptırımların gündeme gelebileceği belirtiliyor. Savaş sonrası İran, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile iş birliğini askıya aldığını duyurdu. Bu durum, nükleer programın kontrolsüz bir şekilde hızlandırılabileceği anlamına geliyor.

Rejim İçi Dengeler ve Liderlik Tartışmaları

Savaş psikolojisi henüz tazeyken liderlik tartışmaları geri planda kalsa da, Ayetullah Hamenei‘nin ilerlemiş yaşı nedeniyle halefi konusu gündemdeki yerini koruyor. Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) üst düzey komutanlarını kaybetmesi, örgütün zayıfladığı şeklinde yorumlanabilir.

Türkiye’nin Rolü ve Yeni Diplomatik Fırsatlar

Türkiye’nin savaş sürecindeki denge politikası ve arabulucu rolü İran’da olumlu karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan‘ın İsrail’i “haydut devlet” olarak nitelendirmesi İran basınında geniş yer buldu. Bu durumun, ABD mesajlarının Türkiye üzerinden iletilmesi gibi yeni diplomatik fırsatlar doğurabileceği düşünülüyor.

Ümmetçilikten Milliyetçiliğe Geçiş

Doç. Dr. Şafak’a göre, İran’daki siyasi elit, devrimin ilk yıllarındaki “İslamcı/ümmetçi” söylemden uzaklaşarak “İran milliyetçisi” bir söylemi benimsedi. Bu paradigma değişikliği, rejimin devamlılığını sağlamak için gerekli reformları yapabilecek esnekliğe sahip olduğunu gösteriyor.