Filistin Davası Küresel Bir Vicdan Meselesi mi? İran’dan Yükselen Farklı Sesler

Filistin Bayrağı Altında Birleşen İnsanlık

İranlı öğretmen Negin Yağmur (Negin Serhaddi), sosyal medya hesabında Filistin meselesine dair derinlemesine düşüncelerini paylaşırken önemli bir noktaya dikkat çekiyor:

“Belki de Filistin bayrağı; ırk, dil, din ve ülke ayrımı yapmaksızın insanları tekrar bir araya getirmek için bir vesiledir!”

Negin Yağmur’un bu ifadesi, son dönemde İran’daki entelektüel çevrelerde yaşanan fikirsel dönüşümleri anlamak açısından büyük önem taşıyor. Türk asıllı bir öğretmen olan Yağmur’un bu duruşu, İran’daki Batılılaşma yanlısı ve rejime muhalif bireylerin, özellikle de temel hak ve özgürlükler talep eden kadınların genel tutumuyla birleştiğinde daha anlamlı hale geliyor. Bu, sadece kişisel bir görüş değil, aynı zamanda İran’daki toplumsal ve kültürel dinamiklerin bir yansımasıdır.

Negin Yağmur, mesajının devamında insanlığın ortak vicdanına sesleniyor:

“Belki de günahsız çocukların çığlıklarına herkes bir araya gelecek, her gün her yerde! Onlar ‘İslam ümmeti bizi kurtarın’ diye bağırdılar ilk başta, ama gel gör ki Müslüman olmayanlar daha çok duydu feryatlarını! İşte budur insanlığın gücü! İşte bu sınırlayıcı kavramları ortadan kaldırınca, geriye sadece insanlık ve şeffaf kalpler, uyanık ruhlar kalıyor! Göz göre göre kendi çıkarları için bütün dünyaya zorbalık yapan cinayetkârlara belki de güzel bir rest çekmek için bir araya gelecekti insanlar: ‘Yeter! Ölmedik biz!’ diye! Evet, yeter, kanlı ellerinizi çekin üstümüzden, milletleri rahat bırakın, kimseye bu kadar zulmetmeye hakkınız yok!”

İran’daki Entelektüel Sessizlik ve Nedenleri

7 Ekim 2023‘te Hamas’ın başlattığı operasyonların ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik ayrım gözetmeyen saldırıları dünya halklarını bir araya getirirken, İranlı entelektüellerden belirgin bir ses yükselmedi. Batı başkentlerinde yüz binlerce kişi Filistin için yürürken, İran’da hükümetin organize ettiği birkaç gösteri cılız kaldı ve katılımcı sayısı binlerle sınırlıydı.

Bu durumun temel sebebi, İran’daki entelektüel kesimin büyük bir çoğunluğunun, hükümetin desteklediği her şeyin karşısında konumlanma eğilimidir. Bu, toplumun geneline yayılan ve hükümete karşı duyulan güvensizliğin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

Batı Algısının Rolü ve Jeopolitik Gerçekler

İran yönetiminin medya ve sosyal ağlara yönelik kısıtlamaları, Batı merkezli düşünce kuruluşlarının belirli algıları yaymasına olanak tanıyor. “İran’da özgürlük yok” veya “İran’da yaşam hakkı kısıtlanıyor” gibi genellemelerle kamuoyu şekillendirilmeye çalışılıyor. Oysa istatistiksel olarak Washington, Paris ve Londra gibi Batı metropollerinde bir günde yaşanan şiddet olayları, İran, Türkiye veya Mısır gibi ülkelerde bir ayda yaşanandan daha fazladır.

Stratejik Bekleyiş ve Entelektüel Kırılma

İran’daki entelektüel kırılma, İsrail’in Gazze’de sıkışmışken doğrudan İran’a saldırmasıyla başladı. Muhalif aydınlar, İran’ın Gazze’deki soykırıma sessiz kalmayacağını ve İsrail’e karşı harekete geçeceğini bekliyordu. Ancak İran, İsrail’in ilk adımı atmasını bekledi. Bu süreçte, Yemen, soykırımın başından itibaren Filistin’in yanında savaşa giren tek İslam ülkesi olarak öne çıktı.

Amerika ve Siyonist yapılar, kurdukları enstitüler aracılığıyla küresel istikrarsızlığı körüklemeye devam etmektedir. Bu kuruluşların Türkiye Masası, İran Masası, Irak Masası gibi özel birimleri, bölgesel stratejiler geliştirerek kamuoyunu yönlendirmekte ve toplumsal hareketleri tetiklemektedir. Örneğin, Batı laboratuvarlarında üretilen Arap Baharı, Suriye’de on yıl süren bir iç savaşa evrildi. Bugün Batı, dolaylı müdahaleler yerine İsrail’i doğrudan sahaya sürerek kendi algısal yapısının çöküşüyle yüzleşmektedir. Artık müdahaleler daha doğrudan ve açıktır.