Sana Göre Haber

Türkiye’nin Bölgesel Güç Olarak Yükselişi: Diplomatik ve Stratejik Hamleler

Türkiye’nin Küresel Arenada Yükselen Gücü ve Stratejik Hamleleri

Türkiye, son on beş yılda sergilediği kararlı duruşla, kendisine yakıştırılan “bölgesel güç” tanımını somut bir gerçekliğe dönüştürdü. Uluslararası alanda yapılan tanımlamalara göre bölgesel bir güç; kendi coğrafyasında ekonomik ve askeri üstünlüğe sahip, küresel ölçekte etki yaratabilen ve komşuları tarafından lider olarak görülen bir devlettir. Avrupa Siyasi Araştırmalar Konsorsiyumu ve Alman Küresel ve Alan Araştırmaları Enstitüsü gibi kurumlar da bir devletin bölgesel güç sayılabilmesi için kendine özgü bir kimliğe, bölgede belirleyici etkiye, yüksek kapasiteye ve diğer güçler tarafından tanınmaya sahip olması gerektiğini vurgular.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan‘ın yakın zamanda verdiği bir mülakat, Türkiye’nin bu yeni konumunu net bir şekilde ortaya koydu. Fidan, Türkiye’nin Lahey grubunun Filistin toplantısı bildirisini neden imzalamadığını açıklarken, taslaktaki BM Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) atfının, ülkenin deniz yetki alanlarındaki çıkarlarıyla çeliştiğini belirtti. Bu tavır, Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan haklarını koruma konusundaki kararlılığının altını çizmektedir.

Diplomatik ve Savunma Alanındaki Başarılar

Türkiye’nin artan gücü, son dönemdeki somut adımlarla da kanıtlanmaktadır. Bu adımlardan bazıları şunlardır:

Stratejik Bir Adım: Eurofighter Tedariki

Suriye’nin Türkiye’den güvenlik yardımı istemesi ve Türkiye’nin Eurofighter savaş uçakları alımına yeşil ışık yakılması, ülkenin bölgesel güç statüsünün fiilen tanındığının en net göstergelerindendir. Özellikle Eurofighter anlaşması, ABD’nin Avrupa’daki askeri varlığını azaltma eğiliminde olduğu bir dönemde, Türkiye’nin “güvenlik üreten” bir aktör olarak stratejik boşlukları doldurabileceğini göstermektedir.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in bu gelişmeyi yanlış okuması ise endişe vericidir. Türkiye’nin savunma kapasitesini artırması, aslında tüm NATO ittifakı için bir kazanımdır. Miçotakis’in, Türkiye’nin Eurofighter’lara sahip olmasının NATO’nun Avrupa kanadını güçlendireceğini kabul etmesi beklenirdi. Ancak bu durum, Türkiye’nin artık küresel denklemde önemli bir oyuncu olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Bu kimliğin sürdürülebilirliği için ise ekonomi, yüksek eğitim ve Ar-Ge alanlarındaki yatırımların kararlılıkla devam etmesi kritik önem taşımaktadır.

Uluslararası Adalet Divanı’ndan Tarihi İklim Kararı

Geçtiğimiz Çarşamba günü, Uluslararası Adalet Divanı (UAD), iklim değişikliğiyle ilgili tarihi bir mütalaa yayımladı. Karara göre, iklim krizine karşı yükümlülüklerini yerine getirmeyen devletler uluslararası hukuku ihlal etmiş sayılabilir ve bu durumdan zarar gören ülkeler tazminat talep edebilir. Bu gelişme, yükselen deniz seviyeleri nedeniyle varoluşsal bir tehditle karşı karşıya olan ada ülkelerinin BM nezdinde yürüttüğü uzun soluklu mücadelenin bir sonucudur.

UAD Başkanı Yuji Iwasawa, yaptığı açıklamada, “Bir devletin iklim sistemini korumak için uygun önlemleri almaması… uluslararası hukuka aykırı bir eylem teşkil edebilir” ifadelerini kullanarak iklim krizini “gezegen ölçeğinde varoluşsal bir sorun” olarak tanımladı.

Mahkemenin, “temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevrenin bir insan hakkı olduğunu” belirtmesi, bu kararın hukuki temelini güçlendirmektedir. Başta ABD ve Çin olmak üzere tüm BM üye ülkelerinin mahkemenin yetkisini tanıması, kararın küresel çapta bir etki yaratmasını sağlıyor. Bu danışma görüşü, gelecekte devletlerin çevre sorunları nedeniyle de uluslararası hukuki süreçlerle yüzleşebileceğinin önemli bir işaretidir.

Eski BM İnsan Hakları Başkanı Mary Robinson, bu kararın “iklim adaletinin sağlanması ve çevresel sorumluluğun uluslararası hukukta daha merkezi bir rol oynaması adına atılmış kritik bir adım” olduğunu belirtti.

Exit mobile version