Zaman Yönetimi Tuzağının Ötesinde: Vaktin Kıymetini Yeniden Keşfetmek

Zaman Kavramının İnsan Hayatındaki Yeri

Zamanın başlangıcını tam olarak bilemiyoruz, sonuyla ise henüz karşılaşmadık. Geçmiş, zihnimizde birikmiş imgeler ve anılar bütünüdür. Bu anıları, kendi içsel süzgecimizden geçirerek yorumlar ve depolarız. Her birimiz, olayları, nesneleri ve insanları hafızamızda şekillendirdikleri biçimde tanırız. Zamanın bu süreçteki rolü yadsınamaz. Onun akıcılığı olmasaydı, yaşadıklarımızdan dersler çıkaramaz veya geleceğe dair umutlar besleyemezdik.

Ancak zaman insanoğluna hiçbir zaman yetmemiştir ve yetmeyecektir. Hangi harcanan şeye karşı tokluk hissetmişizdir ki? Her günümüz bilme, anlama, algılama ve kıyaslama çabasıyla geçerken, zamanın yaşamaya olan açlığımızı doyurması nasıl beklenebilirdi?

İki Paha Biçilmez Hazine: Sağlık ve Vakit

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisinde, insanın iki büyük nimetin kıymetini bilmediğini buyurur: sağlığının ve vaktinin. Bu iki değerin önemi genellikle yaş ilerleyip, beden yorgun düştüğünde anlaşılır. Bu yüzden yaşlıların gençlere en temel tavsiyesi, “zamanınızın ve sağlığınızın kıymetini bilin” olur. Çünkü bu iki hazineyi harcarken ne kadar dengeli olmak gerektiği, onlar tükendiğinde çok daha net bir şekilde ortaya çıkar.

Peki, Zamanın Kıymeti Nasıl Bilinir?

Her anı parayla ölçen günümüz dünyasında bu sorunun cevabını aradığınızda karşınıza “zaman yönetimi” kavramı çıkar. Bu başlık altında sunulan yöntemler, zamanı daha verimli, yani daha fazla para kazandıracak şekilde kullanmaya odaklanır. Bu konuda yazılmış sayısız kitap, makale ve akademik ders bulunmaktadır. Amaç, kontrolünü kaybettiğimiz zamanı maddi bir çıkar uğruna geri kazanma disiplinini öğrenmektir.

Modern Çözümlerin Yüzeyselliği

Bu telkinler, “başarıya giden yol”, “kendindeki gücü keşfet” veya “az çalışıp çok kazanmanın püf noktaları” gibi popüler kişisel gelişim sloganlarını andırsa da, mesele daha derindir. Çağımızın getirdiği zaman kıtlığı döngüsünden kurtulma arzusu yaygındır. Ancak bu sorunu çözmeye dahi yeterli zamanımız olmadığı yanılgısıyla, pratik çözümler sunan uzmanlara yönelme ihtiyacı hissederiz.

Zamanı verimli kullanmanın sadece maddi kazanca hizmet ettiği düşüncesinin bizi hayattan uzaklaştırdığının ve doyumsuzlaştırdığının ne kadar farkındayız? Ekranlardan sunulan yapay hayat tasavvurları, maneviyattan yoksun bir bakış açısı sunarak eksikliklerimizi hazır paket programlarla kapatmamız gerektiğini telkin eder. Tıpkı doğal yemekler yerine fastfood tüketmek gibi; kolaylık bir süre sonra alışkanlığa ve kalitesizliğe dönüşür.

Manevi Gelenekten Gelen Hikmetli Tavsiyeler

Hâlbuki İslam literatüründe ve geleneği yaşayan büyüklerimizin hafızasında, zamanı doğru anlamaya yönelik zengin bir birikim mevcuttur. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma pahasına, neden dondurulmuş “yaşam programlarına” ihtiyaç duyalım?

İbni Arabî (k.s.), zamanın doğru kullanımına dair şu tavsiyede bulunur: “Sağlığını ve boş zamanlarını en kıymetli hazine olarak bil. Allah’ın razı olacağı işlerde, ölçülü bir şekilde değerlendir.”

Bu söz, zamanın sadece kıymetine değil, aynı zamanda ölçülü ve dengeli kullanılması gerektiğine de işaret eder. Zira Kur’an-ı Kerim de müminleri, harcamalarında israf ile cimrilik arasında dengeli bir yol tutanlar olarak tanımlar.

Hz. Ali’nin (r.a.) şu sözü ise zihnimizin ve duygularımızın zamanla olan ilişkimizi nasıl etkilediğini özetler: “Mazideki esefli ve üzüntülü olaylarla kalbini doldurma, gelecekle uğraşmaya zaman bulamazsın.”

Bu tür sözlerden pay çıkarmak, ruhu doyuran ve hayatı insani bir düzleme oturtan gerçek birer ganimettir.

Geçmişten Bugüne Seslenen Dersler

Geçmiş, bugüne dair dersler, tecrübeler ve nice “an” kurtarıcıları barındırır. Eğer yaşanmışlıklar bugünün sorunlarına bir çözüm sunmuyorsa, onları doğru okuyup okumadığımızı sorgulamalıyız. Toplumsal ve kişisel tarihimizin satır aralarındaki sesleri duymaya çalışmalıyız. Aksi takdirde, hazmı zor “fastfood” çözümlerle anlamlı bir hayat sürme ihtimalimiz oldukça zayıf kalacaktır.